4
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
827
Okunma

hiç kaldığım akşamlardan biri başlamakta
gün görmemiş sabahlardan medet umar gibi sakar gülüşlerim
oysa kaç kendini bilmez sen müptelası ile sınamıştı beni gece
el altı umutlarımı, karın tokluğuna doyurmuştu sevabına
kaçak çıkılan katlar gibi birbirine bağlıydı kaderimiz
ama bir o kadar da çökülesi.
şubat’a nisan muamelesi yapan 1 eylül sabahında
kendine italik harfi örnek alan küçük harf haylazlığında
cam silerken düştü öldü yazan üçüncü sayfa haberleri gibi
ya da cennet vaat edip
Samatya’da tek katlı bir harabeyi satan emlakçı havasında
umarsızca gittin,
her yer dağınık,
yatak, çarşaf yersiz yerinde…
her yanın daha yanımda
kapı kirişinde, eskiciden toplama bir öpücük,
dilinin ucunda sevgilin olacak bana,
kırış kırış bir veda
"yüzünü sildiğin havlu kurumamıştı bile daha!"
soğuktun,
da anlamıyordum oysa,
hani soğuğunda üşümek, bir çeşit üst düzey yöneticiliğe terfi,
bir çeşit kışı pohpohlayıp kara teşvik gibiydi ya
simitleri bayat, ayranın tadı bozuk okul kantincisi sıfatıyla
sonra gittin,
dualarına sıkıştırdığın pervasız ayetlerle,
hiç sabah namazına kalkmamış imam misali,
geleceğimizin geçmişimiz olması yolunda
koparılması son ana ertelenmiş bir takvim yaprağı gibi
öylece gittin.
yokluğuna kendimi çakıp bir çarmıh oluşum umurunda olur mu acaba?
syrus
5.0
100% (4)