14
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
839
Okunma

Hasat zamanı geçti gene,
Geldim içim kan ağlayarak
Deli ağalar köyüme,
Seni yitirdiğim yere...
Deli ağalar mı,
Deli ağlar mı,
Diye düşündüm kendimce.
Kastamonu’ma girince...
Unutmak mı?
“Kara tren gelmez m’ola”,
Senin türkündü!
Sen Gittin,
Beni
gurbet ele yolladın,
Kızını,
mektupsuz bıraktın.
Ah, babam!
Nedir bu sitemin dersen,
Aslında veda edememem,
Bana sol yanımdaki acıyı veren!
Bir “kene”mi olacaktı,
Azrail’e can verirken sebebin,
Gerçi o da laf olsun diye,
Vadesi gelene!...
Kaybetmek varmış demek seni,
Kader dedikleri...
Kenenin yer etmesi gibi,
Zehiri saracakmış o asil cüsseni.
Nereden bilecektin can verişin,
Kısa süreceğini,
Kanına işleyeceğini?
Acı,
Ne acıymış,
Apansız, amansız.
Son görev;
Yıkanmadan,
Cenaze namazın kılınması,
Dozerlerle toprağın kazılması...
Kürek değmeden elime,
Sarılamadan kefenine,
Öpemeden tabut denilen
Gıcırdatan tahtalı köye...
Ah, babam!
Kabrinde şimdi karanfiller mesken tutmuş.
Bir de minik bir serçe.
Hatırladın mı,
Elimde gezdirirken, okşamıştın sen de,
Minik serçem diye?
Kabrinin başındaki serçe,
Benim!
Hiç büyümeyen bir kızın, artık “anne!”
Hasretim gurbette beklerken,
Belki yakında,
Keçilerinin başında,
Gene senin kucaklarında,
Uzanırım diyen.
Acı mı?
Veda busesi veremeden,
Hakkımı helal edemeden,
Okkalı elveda olmuş,
Ölmeden “su” diye inleten.
Şiir: gurbetçiyim
Seslendiren: Yasemin İ.