18
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
1876
Okunma

Bir düşün sağdıcı aşk, manivelası ömrün söğüt dallarına serptiğim hüzünden taşan sağanak.
Yamalı mevsimden yangın yerinden kaçan ne çok şarkı makamına uzak bir farkı da yere göğe sığdıramayan heceler kurşunlanmış nakaratı adeta kuşkanatlarına değen ne hikmetse pazılı öyküler, miski amber kokan tebaası göğün hani çivi çaktığım o zeminde selama duran bir yeis gibi içimi kundaklayan düşün de meali her öykündüğüme sirayet eden yavuz hırsız göl kenarında ehli keyif bir sızı mesken tutmuşken yüreği şimdi uçuyorum sonsuzluğa ellerimde metinler uçuşan, kanaviçe desenli şarkılar sökün eden o vaveyla ve işte şahit tutulduğum mevsim az sonra öleceğime şerh düştüğüm bir düşün de muadili iken mutluluğa ket vuran…
Bir düşü daha erteledim anne…
Hani göğün kıymığı batarken yüreğime
Tabanları hepten y/ağladı düşler
Köklü bir hezimetti vakıf olduğum sancak ve aşk
Köküne kibrit suyu döktüğüm ömrü bizatihi
Öldürdüm ellerimle
İçimde balyalarca yaprak
Nar tanem nur tanem
Gözlerine serildiğim her şafak
İlle ki mavisi gözlerinde y/andığım kadar
Yaktığım ömrün kepaze ruhlar durağında
Gelenin gidenin olmadığı bir davet
Elbet içimde açacak günün ve umudun telaşıyla
Yalın ayak koştuğum taşlı yollar
Mutluluk hep mi hep mi uzak, anne?
Bir çivi daha çaktım gönlüme
Mehter marşıyla uğurlandım da bir ömür
Neye el attıysam yâd ettiğim çocukluğum
İçimden ırak neşenin akan salyalarına
Eşlik eden göçmen kuşların sehven konduğu
Bir kırık dal ki kalemin uzandığı ağacın kolları
Tıpkı sana dokunmaya kıyamadığım
Son zamanların güncesi
Sarkıtıyım işte mevsimin
Kapıştığım hangi bedbin yürekse
Sevilmeyi sanır mısın ki ben istemedim?
Bir kanaviçe bir yaygı
Sazların kırık telinde dama taşı oynayan yanılgı
Eften püften tutmadım da hiçbir işin ucundan
Bir tutan sendim elimden
Elbet devamı yoktu bu masalın.
Sözcükler ne yalan ne sıradan
Sana olan sevgim, Allah’tan sonra sana koşan
Yeter ki terk edip gitme benden evvel
Aşkın asaleti
Bir de yüreğin simetrisi
Sancılı bir şiire meyyal
Kopan kıyamet öncesi vuruldum da kaç kere.
Bir isyansa, haşa…
Bir yalansa, asla.
Ne gam, demeyi de öğrenemedim bir başıma
Aşıma katık ettiğim duaların
Başım gözüm üstüne varlığın, dirayetin
Hem sevmeyi de inanmayı da senden öğrendim.
Koşulsuz zeminde kir tutan
Kayrası dünlerin bazen ucunda kancanın
Sönmedi gitti feri aşkın, ilhamın
Nisan tasına dolan yağmur gibiyim.
Ne hurafelere kandım ne yalanlarına inandım,
Sakın sakın deme.
Öğretilerin her birinde kopup geldiğim cennetin usul sesinde
Elbet göğsündür huzura delalet
Şafağı atan dünya mı yoksa saklı son kehanet?
Bir de itibar etmediğim müzmin rüzgâr
Ne zaman ki ihanet ettim içimdeki aşka
Bitmedi gitmedi yaşım, yasım
Sen adımı fısıldadıkça.
Kaç öğünse hüzün başım gözüm üstüne:
O kalp atışın yorgunluğundan arda kalan
Acını asla vermesin Yaradan
Bir ikbal ki; yüreği feraha çıkaran
Elbet nefsimi öldürmenin verdiği huzur
Yine de kayıtsız kalamadığım nice acı
Karşıma alsam da tüm dünyayı
Sensiz geçmesin kalan ömrüm.
5.0
100% (19)