14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2194
Okunma

Hiçbir düş taşlardan çalınmadı
yontulmadı rüyalar riyayla
göğsünde kutsalı taşıyanlar
hiç taş atmadı gönlünde pak su akanlara
menevişlenmedi göllerin yüzünde yasak çiçekler
göğsünde süslediği inançtan başka
açmadı başka baharlara…
yüzümüzü sürdüğümüz duvardan ne çok dua döküldü
ekmek ve şarapla kutsanan aşktan
ve ne çok gammazlandı tutsak ruhlarda
skalası bozuk kalplerden yükselen seslerle
aforozlandı bestelenmiş şiirler…
gökyüzü fenerini yakmıştı çoktan
sabahı överken kuş sesleri öykülenirdi
ikiz ruhlarda eridikçe mumlar
tenlerinde oynaşan kurgu bir rüyanın raksında
doldurdu açlıklarını sorgusuz elleriyle tanrılar
vadilerindeki mor geceli zambaklarla
zaman çarşafında uyudular sere serpe…
gecenin yatağında geri verildi tenlerin beyazlığı
şafak sökerken ayak izlerinde
düşlerin tam ortasına vurdu şimşekler
uyandı sevda ağacı yanarak
dallarında sıçradı ışık seli umutla
ve üstü örtülü bir rüyayı açtılar yavaşça
ayakları yalın, tenleri üryan
saçlarında sim kırıntıları
yola düştü umut yolcuları
bir tanrıçanın gezinirken parmakları lirde
döküldü o muhteşem eser
her notası ilahi bir ses
her söz imge seli
güneşin doğduğu yöne süzüldü arya
sahabesi Tanrı’dan izin alarak.
sadakat hiç hırsızlamadı el bağından bir salkım düş
topraklı canımızı kendimiz suladık umutlarımızla
bu gidiş hangi uğurlamadır
her yön göç izi insanda
çekerken yıllar aynalardan yüzümüzün ufkunu
olmasa da ardımızdan el sallayanımız
her gidiş yeni merhabalara yolcu
her son ilk durak
her durak son nefese eş…