1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
900
Okunma
Ey aşk!
Sen; içinde yeşil gölgelerin oynaştığı bir deniz,
Bağ bozumu sonrası yeniden toprağa düşen bir tohumsun.
Doğru notalarda yeri-göğü inleten bir melodi
Ve buğulu gözlerle sabahın göğsüne açılan bir penceresin...
Gamın yarattığı sukuttan yorgun düşen bir perisin.
Orkidesini arayan titrek bir yaban arısı;
Sıcak, korkak, çekingen
Ve tutuşmayan küllerin korunda
Alev alev yanan bir güneşsin...
Ve sen;
Sesi duyulan, dibi görünmeyen derin suların adı
Şimşeği çeken toprağın ta kendisisin...
Gönüllü rüzgarın önündeki beyaz bir bulut,
Sessizliklerin beslediği hüzne gebe bir hayatsın...
Yağmurun ağlayışına kulak veren uzun ve zor bir gecesin...
Ey aşk!
Sen ki; karanlık ruhların çığlıklarına sus diyen,
Nefes olan
Kısırlaştırılmış duyguların ışığı,
Yavaşlayan ezgilerin gücüsün
Ve sönen seslerin alevi,
Küskün duyguların mimarısın
Ve senden olmayanların vazgeçilmez gururusun...
Ki sen, nice zorluklara meydan okuyan
Yeni bir doğumun başlangıcı
Geç kalmış zamanların,
Yaşanmamış yılların beyin gücüsün
Ve her sancıda ölümü uysallaştıran bir sevda masalısın...
Sen, iddiasız siluetlerin önünden geçen
Gözleri baykuş kıvraklığında endişeli bir erkek
Ve yapay kürklerin içindeki genç bir kadınsın...
Köleleşme, köleleştirme,
Yabancılaşma,
Çelişme! ...
Rukiye Çelik
04.07.2008 10:01:00