8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1965
Okunma

Rustik mısraların satır aralarında,
/minicik elleriyle delercesini göğü,
/baharlara dua eden,
/küçük bir kız çocuğu gördünüz mü hiç?
Kıvır kıvır saçlarından, düşerken zemheri.
Öyle sessiz,
/öyle kırılgan bir hali resmettiniz mi hiç?
Namı can suyununun en bakiri
/dokunsan,
/uçup gidecek avuçlarınızın o minik misafiri...
Sahi siz,
/iz sürerken tenhalarda, gecenin çığlığı bulaştı mı hiç elinize?
Ya da her yüzün, yüz ölçümünde,
/dokunabildiniz mi yüreğinizin güneşine.
Ben şimdi susuyorum,
Ve sussun istiyorum bu şehrin her köşesi.
Korkuyorum,
Sesimin sessizliği besler oldu çığları.
Korkuyorum,
Yutkunurken yıkılır diye,
/bir yüreğin yarınları.
Ben sustum;
Oysa; haykırmak isterken aykırı bir ünlem telaşında...
Ben sustum, darmadağın bir çocuk bakışında.
Koşmak dedi, titreyen o masum sesiyle,
Koşmak; sol omuzundaki meleğin ra’dına aldırmadan.
Koşmak dedi, dilini damağına vurmadan.
Belki dedi, yüzerim bir yağmur tanesinin okyanusunda.
Belki dedi, düşerim kuruyan bir coğrafyada melek yüzlü bir çocuk yanağına.
Ben sustum,
O konuştu gözleri on mısra uzunluğunda.
Kainat kitabının, ürperten sayfalarında,
/umuda dua eden,
/küçük bir yürek gördünüz mü hiç?
Ne dilinde şeker tadı, ne kollarında bezden bebekler,
Mitolojik bir yalnızlıktı belki de yaşadığı,
/avucunda solarken çiçekler...
Belki ekmek kadar kutsal,
Belki ölüm kadar gerçekti.
Belki an kadar yakın,
Düş kadar uzaktı.
Engin Badem...
-unutmadan-
-Sözlerin sukutu, sanma ki vecizliğindendir, ey çocuk.
Bilir misin her an göğsümüzde raks eder yokluk.-
-Ne olur bana gözlerini ver çocuk, gözlerin umudumdur.
Aldırma sol omuzundaki meleğe, onlar hep benim suçumdur.-
-acemice-