3
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
1158
Okunma
su uyudu ;ama çiçekler daha açmadı zozan
kırlangıçlar kederli öykülerini anlattı bulutlara
ve dağlar sızılı ırmaklarını sağıyordu
güneşin sinesinden
geceyse jilesini takmış omuzlarına
ağıtlarını döküyor yıldızlardan
yıldızları nasıl da tutuşturdun
göğ(s)ümün üzerinde
incitilmişti düşlerimiz
bana dokunsun istemem bu yılan
bana sokulsun istemem bu yalan
yaşamasın üstelik taş zindanda da bin yıl
susamasın zehri geldiğinde çatal diline
akıtmasın...
ağır bu be(r)del düşlerimin bükülüşü
arsız mübadelesi
dönen kirli oyunlar
güneşin kızı(lı) zozan
süzülüverecek yazgına bir yudum su,
bir çağla cemre
ürperiverecek kanatların
yakamozları gördüğünde
sahi ya!
yakamozları nasıl getirdin dağlarına
onlar denizindi
hani bozulmaz tabular vardı
nasıl da kırdın buzu
berfinler deliyor göğü
mersiyelerimiz hala taze
bir avuç kar gökte ceme dönüyor
semaha duruyor
şeklini yitirmeden
sahi ya!
kaldık mı biz de s/özümüzde
anadan üryan
doğuş bir aydınlığın anıydı
Mona Lisa’nın tebessümlü yüzünde
karanlığı çaldık üzerimize
nasıl da benzeşiyoruz birbirimize
gün geçtikçe
atlaslar parçalandıkça
sömürgeleşirken bedenler
sen inanma onlara
anlatılan masallara
...
ah zozan
yıldızları nasıl da tutuşturdun
göğün üstünde
acıyı demlerken gözlerinde
taze karanfilleri bıraktın toprağına
oysa ki yüreğinin coğrafyasında
unutulmamıştı bahar
dağların asi kızı zozan
yıldızları nasıl da tutuşturdun
göğün üstünde
yas birikmişken ocağında
karanfil topladın toprağından
şimdi ölüm kanlı yediveren gül
diken arsız zulüm
inanma öylece
anlatılan masallara