17
Yorum
25
Beğeni
5,0
Puan
1089
Okunma

Ölümcül hikmetin ümmeti
Belki de defolu sanrılar,
O düş gücüne
İhanet eden bir martaval.
Kaz ayaklarında şiirin derin çizgiler
Sormadan cevapladığım cümlelerde serildiğim
Bir teyakkuzuna daha muhatabım
Asılı kalan zencefilli özlem
Göğün de muradı işveli bir saltanat
İnsana dair bilinmeyence sallanan salıncak:
Bir ileri ve iki geri
Devasa lanetin çukurunda arpa ambarında şiir
Tezat iklimlerin de gidip geldiği
Bir dönencede saklı fasıla
Elemin hüviyeti kazılı şiirin imgelerinde.
Ne göğün kehaneti
Ne yerin ihaneti
Sanrılı eylemler
Düş mukozasında soyut bir amblem
İhtiva ettiği gizemle
Ayrımcı bir tezgâh
İnsanlığın da hülasası
Safi tedirginlik
Ne zamanki başımla selam verdiğim
Yaren bir düş
Gerçeklerin çevrelediği sefil izam.
Beylik bir söylemle keserken hesabını ufaktan
Gözlerimde büyüttüğüm ne çok ahkâm
Elbet sanrılı bir güncede düşüp kaldığım
Mevsime ihanet eden güneşten
Nasıl da alacaklıyım:
Bir çiy tanesinden de çekeceğim var hani
Hazan mahsulü damlalarıma sahip çıkacak
Sadece hüzünlü ağaçlar.
Kökünde lahit saklı
Tepesinde ölümlü bir sarkıt
Ne mimozası baharın
Ne de saf kan yalnızlığı geçen zamanın
Muhtırası verildi madem bir kez cefanın.
Hazin bir rüzgâr
Kabaran eteklerinde dolunayın sakladığı sırlar
İhanet erbabı bilinmez
Tahakkümü surların mademki geçit vermez
Sevdalı şehrin yorgun kaldırımları:
Düşmeye ne hacet?
Ben hepten su buharı sefasını sürdüğüm bulutların
Hüznü de yarılayacağım bu gidişle
Tutulup da insanlık rahmetime
Sağanak kelamın baş tacı
Elbet vardır bir bildiği Yaratanın.
Zıpkın yemiş bir imlecin tedirginliği var ağır havada
Bir de yalpalayan kuşlar
Sanmıştım ki;
Mezarının başında bekleyeceklerdi babamı.
Akıl tutulması yaşayan tüm mezar taşlarına isyanım:
Doğum tarihine ne gerek?
Sanki yaş dönümünde kutsanacak ruhları
Elbette mumu yanmayan bir lahit
Efkârın da dibi delik madem
Matemle yüz göz olmanın sırası mı şimdi?
Elzem bir gök kuşağı:
Azıcık işkilli ve sevdalı
Yana yakıla peşine düşmüş mahzun yıldızların
Göğe paralel şehir ışıkları
Kim ölü kim sağ,
Ömrün hümayunu mu verecek şimdi beratını?
Ait olmadığım bir eksende nal topladığım
Yüreğimdeki seyis nasıl da çatık kaşlı
Kırbaçlarken sözcüklerimi
Kanayan yerlerine şerh düştüm:
Acımamalı canlarınız
Kırık bir camda tutuşan yankı gibi
Duyulmamalı da sesiniz
İyi de;
O zaman ne anlamı kalırdı yazdıklarımın?
Hem demezler mi?
Asla da işinin ehli değilmiş.
Fukara bir yüreğin düş sancıları
Göğe selam çakan yaslı bir şiir gibi
Geceyi delik deşik eden tüm sağdıcı nasıl da gözyaşı
Laternanın sesine binaen
Takıldığım düzenek
Yüreğe de pelesenk ettiğim her açı:
Ne dik başlıyım
Ne de eş kenar duygularım
Zamanın minvalinde
Bir sure tadında olmalıydı ömrüm,
Dercesine
Suretime düşen o ışık
Laf kalabalığına düşmeden de çekip gitmeli.
Azımsasam da hüviyetimi
Sahi, benim adım neydi?
Bir düş…
Bir sirk cambazı
Koyu gölgelerden müteşekkil melun bir deyiş
Açmadığım paranteze mi dâhil yoksa geçiş hakkı
Tanımadığım şiirlerim?
Bir paye verilmiyor madem
Sancılı bir sevdada olur mu işim?
Göğün tanrısı yakamoz
Yerin fısıltısı çıktığım darağacı
Beyhude bir yürek işçiliğiymiş insanlık:
Sevip seveceğim ne kaldı?
Ve işte hizaya geldiğim bir serzeniş
En çok kendimi unutmuşken sevmeye
İşte tam sırası ölmeden hemen önce.
değerli Ahmet Kara hocamdan dizeler...
geçiyor yavaş yavaş ömür
geçmeyen ne var ki
bir umutla baktım
benden senden acılara
ağlamayan ne var ki
bükülüyor zamanın beli
yaşlanıyor dünya
dökülmeyen ne var ki
bir gül yaprağında gül düşüyor
bir kelebek kanadında can üşüyor
güneş kendini öldürüyor
sönmeyen ne var ki
sevgiler çiçek açacak
oda kim de var ki...
teşekkür ederim dost şairim Hasan Çapraz
Mutluluğun boyu için iki metre yeterli
Yar ile eşsiz çiçeklerin içine düşmeli
Canan ile mutluluğu dünyanın sinesine işlemeli
Hiç bir göz bebeklerinde hüzün çığlık atmamalı,,
5.0
100% (20)