2
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
416
Okunma
sükûtun dikiş attığı dilde kaç yara olduğunu bilseniz
yutkunmaktan nefret ederdiniz
kaç kez aynı duygunun ağına düşer insan
dönüp dolaşıp aynı yerden kırılmak nasıl bir his
insanın gözleri hep aynı acıya akar mı
gün döngüsünün geceye varması gibi bazen her şey
sevmek en büyük ahmaklıktır derdi de dedem
inanmazdım...
sevdim...
İsmail’in bıçağa razı gelen boynu gibi
razı oldum aşka...
Yusuf’un karanlık kuyularına düşünce
Yakup’un gözleri gibi ama kalır gönül
ve bir Züleyha bulmak zor değildir aslında
Mecnun’luk bir hal başa gelmeye dursun
kendi Leyla’sını da yaratır insan
bana vicdandan bahsetmeyin
her vicdan kendi aynasında kördür
cehennem kol gezerken içimizde
cenneti anlatmayın
gönül yangınına gözün taşıdığı su yetmez
yanacak eşya yok diye
attığım çığlığa kulak asan olmadı
tam kırk yıl, kırk kat ateşte yandım
gelen gidenin bıraktığı yerden körüklemeyi sürdürdü
üstelik kendi ateşini de katarak
gönül bal bildiği dilden yaralanıp
el tutulduğu daldan kırılınca
hissedilen acının boyutu başka oluyor
ölüm diyorum ölüm...
soğuk bir terleme sonrası niran
yeni cinayetler peydahlarken
insanoğlu ne vahşi...
ihtiras çatışmalarından doğan şehvet katliamları
kafes dövüşü gibi hırpalarken düşünceler
faili belli cinayetler serisi
çarşafı kefen bilen aşkların yorgan altı mezarlığı
yaşanan savaşlardan daha çok içine ölenler
içime öl, öl içime diyor nâmahrem d/öl...!
sürgüleri çekilmiş bir hücre evi yangını
su damlayan tavan yüksekliğinden düşüyorum
madem öleceğim kanım niçin dışıma akmıyor
içimin duvarlarını yıkmadan da öldürebilir aşk
hani şiirlerin lal kaldığı yerden çeksen nefeslerimi
hazır böyle tutup yüreğimden sıkmışken kalbimi
üstelik işleyeceğin cinayetten yargılanmayacaksan
dozu artır...
söz beni öldürdüğünü ifşa etmem kimseye...
5.0
100% (6)