0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
710
Okunma
Sen beyaz diye seslenirsin tüm bulutlara
Oysa bende gittiğin günden beri tüm renkler kara
Kıskandı içimdeki ayrılık başkentini Ankara
Bir sözün yok mu kuraklığımda can çekişen rüzgara?
Yıllar acılarla kenetlenmiş, küflenmiş evin duvarları
Kemikleri sızlıyor eski fotoğraf karelerimizin
Yazdığım her kelime çırpınıyor kulaklarında
O son söze yenik düşüyor bütün sustuklarım
Gel...
Engel ol bu gözyaşlarıyla bezenmiş sel baskınına
Geçirmiyor kapıdan kimseleri mor sümbüller
Sana benzeyen bir yüz görse o yöne uçuyor kuşlar
Camın kenarındaki örümcek bir santim ilerlemedi
Gel; bağır, çağır, bunu bile özledim
Ellerimden rol çaldı, nasır tuttu gözlerim
Caddebostan küskün kalmış tüm âşıklara
Ferhat ile Şirin diyorum, dağ diyorum, aşk diyorum
Senden başka birini kabul etmiyor yürüdüğümüz yollar
Gel, bir daha gitmemek üzere
Sen son kitabını okurken Dostoyevski’nin
Benim içimdeki kül yığınlarını görmez olmuşsun
Ateş çığlık atarken şehrin ulu orta yangınında
Kaskatı kalbini sahte gülümsemelerle doldurmuşsun
5.0
100% (3)