13
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
1294
Okunma

Bentler örülü şiirlerin şuh sesi
Mecalinden karıncalar damlayan
Gayri meşru bir ambiyans
Şimdi koltuklarım kabarır ve düşerim
Şehvetin sesi bıçak gibi
Özlemin sesini keserken.
Bu, ben değilim:
Mahcup bir Tanrının gözlerinden akan duayı
Biçimlendiren iç sesimden
Kopup gelen en hüzünlü rüyayı
Serpildiğim ovalarda
Taş kesen suratlarına kaş çizdiğim
Yorgun kıyıların dalgasında sürüklendiğim.
Makberi ya da matemi evlat edindiğim
Şerde olan hayra göğüs gerdiğim
Elemin sol yanında
Sağdıcı ömrün bir kaside ördüğüm
Matbu dilinde ömrün
Şafağa sunduğum teselli.
Irmaklar arıtırken iç sesimi
Son bir gücün kalan zerresiyle direndiğim
Dış sesin zulüm yüklü öfkesine
Yenik düşmemeyi becerdiğim.
Gayri kabulü bir mektubun
Esefle dizdiğim sözcükler bir de
Dilimle yaladığım pulu yüzüme eklediğim
Hangi dokunuş mubah, sevgili?
Hangi soykırım yansız değil, söyle.
Kâfirlerin indinde
Yaşamayı masumane bir yürekle
Dilemek mi zor?
Zora koşan hangi siyahî bulutun pervazı ise
Kuş bakışı özlem ve sevgimle
Dirildiğim gecenin hüznünde…
Ve kayıp bir reverans
Çiylerin ışığına hasret
Yobaz bir kuşun gagasına sürdüğüm yüreğimde.
Volta atan içimin mimarisi
Esefle serildiğim gönül alfabesinde
Sormasınlar beni ahvalimden hani:
Yanlı söylemler fıtratın gizemine dair
Bilumum edimler
Kayıp öznemim zaaflarına serili
Öykündüm mevsimin olsa keşke mecali.
Bir yağmur bir güneş
Martı defnederken
Beklediğim Nisan mavisi bir göğün terennümüne
Yenik düştüğüm azabın bam teline
Basmadan yüreğimi
Yeşilin her tonuna vurgunum, sevgili.
Saatler sensizliği vurmadan
Vurulsam da alnımdan.
Şadırvan bekçisi yalnızlık…
Şehla üzünçlerde asılı farkındalık.
Zamanın lal seyri kâfir diyezlerde
Bemol tanımına uygun bir sessiz güneş adeta
Yüreğin küpeştesi.
Soldan başladım saymaya:
Soldan çalıntı ümitlere
Rahvan bir çadır serdim akşam akşam
Konduğum haleye
Garez olduğum nifak tohumlarına kaldı ihale:
Düş bekçimdi her mısra ve her şiir
Yoz dürtülerin kabuk bağladığı acılı şehir.
Bir iklime seğirttim
Bir iklimden çaldım ben bu neşeyi
Azabın tanısına koydum başımı
Arka ayaklarında şiirin
Beyitler küredim:
İç güveysinden hallice,
Tanımsız meziyetlerime kılıf biçti şafağın rüştünün
İspatlanmamış seyri.
Dumura uğrayan ihanet de sonlandı ansızın
Tebaasında satırların
Yatır meziyetinde imgelerin tekelinde
Somurtuk bir hüzne dayak attım sakilce:
Erdiğim nihayet
Eridiğime delalet bir mum olmanın da
Özlemi ile dibime vurdu ışığım.
Kandığım her sözü büyüttüm gözlerimde
Belki de sakındığım kadar gözümden
Düşmesini önleyemediğim yüreğin serpintisi
İllegal bir esintiyi mimledim usulca
Densiz ruhların koştuğu sırasız ölümlerin de
Habercisi iken kopan fırtına
Büzüldüm içimdeki kovana.
Seyyah idi ümitlerim
Sevi dilinde muteber bir özne olmanın verdiği
Afakî sevince sarıldım
Gecenin koynuna sığındığım
Her lal heceyi sunmuştu bana Tanrı.
Hangi izdivaca yenik düştüm?
Hangi düşü yolda düşürdüm?
Hangi bendim?
Benliğin meali altı üstü yorgunluk iken
Afakî hüznün devasa tınısında
Vurgun yiyen bir suçiçeği idim
Nilüferlerin ortasında solmaya mahkûm
Ölümlü mizacımda
Kaç es verdiğimin de yalancısı idi yalancı bahar.
Aşkı kamufle eden nifak tohumlarıyla sürtüştüm
Gün ve gece ölümle sürüldüğüm
Uzak ülkelere sordum da içimin ahvalini.
Bir satırdan diğer satıra sürüldüm
İhanetin racon kestiği her dalı
Ben kestim ellerimle
Düşmeye yakın uyandım uykumdan
Açılmadığım kadar üşümüşlüğün ellerinde
Sıcak bir özlemle tokuştuğum
Sabah ve yorgun bir sitem.
Evrildiğim miydi aykırılığım?
Aşk mıydı yan çizen rüyalarımda
Ölüme sövdüğüm kadar sövüldüğüm aşikâr
Yansız bir sevdayla çıktığım yolda
Unutulduğum satırlarda bir kor hece idim adeta.
5.0
100% (16)