0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1645
Okunma

gittiğin yerden
kendini getir bana
boşuna değildir
düşlerimi nadasa bıraktığım
yollarda yitirdim
çocuk gözlerimi
şaşırma unutkanlığım bu yüzden
sıla işlemeli
gurbetten bir sandalyenin üstünde
zaman saçımla sakalımla uğraşıyor
nisana elveda diyen yaz
çıkınında bir çift turnayla
dağlar taşlar aşıp yine geldi
gölgelerden yükselen fısıltılardaki
ölüm vurgusunu
duvara tırmanan sarmaşık
kuru dalında duydu
kimse kendi kalamıyor nasılsa
bozkıra kafa tutan kentlerden
geriye kalanları
tabiat ananın öz çocukları
kökleriyle yıkıyorlardı
asurun babilin elinde
topraktan bir çanta
tasını tarağını toplayıp gittiler düne
ay yüzünü asıp
sırtını döndü
sular karalar bağladı
deniz meltemini kovdu sinesinden
unutmak bir türkü olsa
senin payına düşen
bu türküyü unutmak olmalı
özlemin orta yerine saplı
sedef işlemeli bir hançerdir
gülüşüne iz sürmek
keskin ve ışıltılı
dört mevsim
elimin üstünde körebe oynuyor
soğuğun sıcağa değdiği yerde
umudu ebe yapıyorlar
oyunda bile değilken
sen her şeyi
yerli yerinde bırak
yaprağın yer çekimine yenik düşmesi
ne newtonun ne de güzün suçu
yaprağın gönül yasasını bilmediğimizdendir
suçlayacak birini aramak
ben toprağın nakkaşlığını
sende sevdim
ve anladım ki
insanın kendini aradığı yermiş vatan
sözün uzadığı yerde
ömür kısalır
gittiğin yerden
kendini getir bana
13:01
19/05/2018
ali rıfat arku
istanbul