3
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1401
Okunma

Hazan çökmüş güneş göğnüğü gönüllere
Hasat mevsimi yürekler
Poyraz pervasızca savururken
Defile veren güz güzeli gazelleri
Sanki yüz yaşından gün aldım bu gün
Daha doğduğum gün dün gibi dün
Oysa kapımı ha çaldı ha çalacak
zamansız gelen çapkın bir esmer ölüm
Bir sevdanın ellerinden tutmadan
Özgürlüğün gözlerine gönlünce bakmadan
Hasret duvarlarının temeline dinamit koyup yıkmadan
Söyle nasıl ölünür be gülüm
Bu nasıl bir zulüm
Acı bir sızı raks ediyor günün genzinde
Yakamozu ürpertiyor koskoca denizlerde
Bir gün elbet vuslata erer safran sarısı dünya
Kırlarda düğün kurulur
Kırk gün kırk gece davullar zurnalar vurulur
Özlem hasret dalgaları soluksuz durulur
Kalemim keder yazmaktan yorulur
Kim bilir belki de deste deste gonca güller derilir
Belki yolumuza çarşaf çarşaf sevgi sunağı serilir
Sevgiliye duru berrak sözler verilir
Kim bilir
Belki de ulu dağların kırılan dalları yeniden dirilir
Yoksa nasıl besleriz ki içimizde uhde kalan çocukluğumuzu
Nasıl teselli ederiz ki damarlarında delice kan akarken
Yaşayamadığımız çiçeği burnunda gençliğimizi
Başımızda boza pişirirken dimağı derdest olmuş cüceler
Bir dokunsam bin ahh eyliyor eli böğründe heceler
Gündüzleri düşe kalka geçiyoruz ama
Yakıyor yüreğimizi rayından çıkmış
Ruhsuz geceler
Nafize
23 Mart 2018
10.50