1
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
1780
Okunma
yaralarımı sağaltan Sevinç’e
I.
akşam üzeri koşarak çamaşır tozu istediğim babamın, “külle yıkasın kitapsız!” deyip te
gece yarısı uyandırıp önümüze sürdüğü, yoğurda - rakıya bulaşmış soğuk kalem pirzolalar kadar
göğsüme hurda oto lastiği geçirip, copunu tükürüklü küfürleriyle indiren Çingene Bekçi kadar
“ananızın cenazesini bile ben kaldırdım ulan!” diye çemkiren icraya düşmüş Turan Enişte kadar
her köşesi bok kokan bir evde, her sabah kadar ayandı işte naçarlığım, çıldırmak zorundaydım
II.
Maltepe’den akıl hastanesine varana dek ambulans şoförü annemdi
annemdi, çünkü ben daha önce böylesine güzel bıyıklı bir evliyayı bu kadar yakından görmemiştim
sonra Bakırköy meydanında pijamalarımla İzzet’i bekledim
gelmedi, karakalem resmini çerçevesinde boğdum, iyileşir gibi oldum
Van Gogh’un kesik kulaklı otoportresini şerit şerit ettim, kaydırarak yapıştırdım
beni koğuşa etüd başkanı seçti doktor Alev
“bak sana bir anahtar vereceğim...” dedi “elindeki anahtar yalnızca kendi kapını açar”
‘Marx ile Engels’in aşkı’ adlı hikayemi hiç kimseye anlatmamamı tembihledi
III.
birahanede bulaşık yıkıyorum, geceleri sahile çıkıyorum, param yok, sigaram az
kiracı çıktığım eve televizyon getiren Cengo ertesi gün anahtarı istiyor, dağılıyorum
sabahçı olduğum günler fırında ekmek hesabı daima açık veriyor
Silivri kale parktan denize uçmaya niyetleniyorum
ayak parmaklarımı uyuşturan kar suyu kadar soğuktu işte yanlışlığım, yürümek zorundaydım
IV.
ha, bir de Bodur Nurdan, Türk kahvesiyle nane likörü manyağı kız
bir inşaat kalfasıyla yakalanıyor, gazyağıyla yıkanıp tutuşturuyor kendini
komşuların bedduasını alıyorum, bütün tüller kıpırdanıyor ben kapıdan çıkarken
eve başka sokaklardan geç vakit gelip, ışığı açmadan yatağa uzanıyorum
sabaha kadar kasetlerle oyalanıp, erkenden Ergun’un çay ocağına damlıyorum
V.
Adem şair ve suskun, gözlerini göstermez şiir söylerken
şiir yazarken ellerini göstermez, bir sayfa uzatır, “baksana” der
en fazla evcil bir kedi kadar önemsemiş hayata tutunmuşluğunu
“haksızlık etme bana, öldür beni!” diyerek çekmiş resti müntehir sevdasına
Cafer hoca, en çok ikindilerin şairi, sırrı kendisinde saklı
ne çok kafa yorar insan erdemi üstüne, ne çok dil döker
“gölgesine yüz sürdüm” der, ud çalar, şiir besteler
aydınlara ilene ilene ömür tükettiğini adı gibi bilir, vazgeçemez
bütün hesapları o öder, karıştığı hayatlara dair ne kadar hesap varsa hala öder
ille de “yüreğimde yüz yalaz” ve Bünyamin, yüzyıla işaret taşı
şiirine verdiği değerin binde birini vermedi hayatına
herkesten çok dostlarıyla kavgalı, sitem anıtı bir usta
ceketini ilikleyip iyi şiire, çaktı noktayı; “işte geldim gidiyorum, illallah ve eyvallah!”
.
geçip gittiler,
ben de öyle…
gölgeleriyle