0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
914
Okunma
sonu olmayan bir uçurumdan at beni
sırtımda parmak izlerin kalsın
ama yüreğimden uzaklara gidersen ölürsün
sırtımda yüzlerce acının enkazında kalmışım
bir senin enkazın mı çok gelecek bana
bir senin parmaklarının ağırlığımı
günlerce üstümde sabıkalı bir sevda dolanır
müebbet bir hapis almış yüreğim
sanki balçıkla sıvamışlar göğsümü
sanki çelikten zırh giydirmişler benliğime
sonra kaç artçı deprem yaşadım
kaç infazı verilen çiçeği göz yaşlarımla suladım
kaç kurak toprağa düşen tohum oldum
sonra buğday tarlası gibi koktu ellerim
bilmeden bekledim
görmeden sevdim
oysa sevmek
bir ölümü sahiplenmekti
bende ölümü sahiplenir gibi sevdim
ah sevdiğim
sevmek kutsal bir tanrıçaya tapmaktı
ben seni tanrılarla bir tutar gibi sevdim
bu zulüm bu yalnızlık niye var
bu kan kusan özlem
bu idama duran şiirler
bu kurşuna dizilen gökyüzü
bu karanlık zindan neden var
şimdi sanki yokluğunu arar gibiyim
yokluğunla savaşır gibi kendime öfke kusuyorum
ve toprağa düşen bir damla yağmuru
ateşe verir gibiyim
sana sığınmaya geldim
tenimde gezinen bir sessizlik var
yıllanmış bir şarap tadında
bir türkü çalmakta radyoda
ve yasak bir kentte
bir çiçeğin açmasını bekler gibi seviyorum seni
ne zaman elimi yüreğimin üstüne koysam
uzaktan elini tutup
bir sevdayı sende yaşar gibiyim
sen kış kadar soğuk bir iklimdin
bense yüzüne her baktığımda
en güzel çiçeklerin açtığı bir ovanın surlarında
gülümseyen bir çocuk sevinci oluyordum
sonra namluya sürülmüş bir özlemi
paslı bir yüreğin üstünde taşıyorum
bu müebbet bir sevdadır
ölümün yok edemediği
ibrahim dalkılıç
22.11.2017
23.25 izmir
5.0
100% (2)