5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1249
Okunma

-I-
şu senin gözlerin var ya.
gibi’sinden hani;
en çok istanbula benzeyen,
yanların var ya hani:
tepe tepe kaybolan, yokuş
yukarı çıkan adımların var ya:
şehrin kalbine değil,
kalbimin şahdamarına basan,
sözlerin var ya; darmadağın
eden bir yokluğun:
var ya diyorum, hani en çok ve yine
istanbula benzeyen dalgaların var,
sert bir rüzgara karşı köpük köpük.
dingin gece vakitlerinde en çok; aşk
kokan yanların var diyorum.
bir vapur düdüğünde hasretler boğum boğum.
tesbih taneleri gibi peşisıra gelen.
çektikçe çekilesi bir hasretin.
hani diyorum ya; istanbul var en çok
sana benzeyen / ve
kendisinden başka,
hiç bir şeye benzemeyen...
-II-
nasıl bir serenaddır bu /ve/
yokluğun neye benzer:
hangi enstrümanların eşliğidir bu.
yine kendisinden başka,
hiç bir şeye eşlik etmeyen.
âh, sensizlik; /ki/ en çok
kemana benzeyen sesi vardır:
’gözlerin’ diyorken sana,
en çok sözlerin takılıyor aklıma.
hayır, hayır;
gözlerin midir dalgalara karışan / yoksa
kız kulesine nazır yaşlı gözlerim midir,
gözlerine karışan gözlerim...
-R-
kendisinden başka bir şeye benzemiyor bu şehir /ve/
sen bir istanbul olup gözlerimde,
benzemiyorsun kendinden başka hiç bir şeye...
adımlarımı soluyor bu şehir,
bastığım her yerde ayak izlerinle sen,
sert bir rüzgarda soluk soluk ciğerime doldurduğum,
istanbul gibi’sin...
bir vapur düdüğünde açıyorum gözlerimi:
bu şehrin koynunda nasıl uyunur biliyorum.
koynun sanıyorum;
istanbul yeditepe sen kokuyor...
-III-
istanbul; hayatı(mı)n bahanesidir,
içinde muhakkak aşk varsa...
15.mayıs.2007
mustafa nazif
foto: mustafa nazif