19
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2121
Okunma

her anneler gününde annesinin mezarına giden bir çocuğun.
annesi ile hayat hakkında konuşması.
/ellerini ver anne
gözyaşlarımızın içinden geçen gökkuşağından
güneşe uzanalım/
usulca fısıldayalım
hayata duyurmadan
gözlerimizinden yeryüzüne
indirdiğimiz yağmurların seslerini
yanaklarımızda ısllattığımız güllerin
ıslaklığında üşürken
güneşe nasıl sevgi dolu baktığını
yüreğimize düşürdüğümüz yağmurların
o yüreklerimizden
toprak kokusunu
nasıl verdiğini
göz kuyumuzda
oğuz adlı esmer çocuğun
nasıl
figan ettiğini
/sesini sesime ver anne
nağmalerimizin içinden geçen ağıtlarımızdan
türkülere uzanalım/
usulca söyleyim
babama duyurmadan
beş yaşında bir çocuğun annesinin
sarhoş babasından dayak yerken
korku dolu bakışlarında sakladığı
annem çiçeğinin saçlarında takılı kanın
hayatın hediye ettiği bir toka gibi durduğunu
karda bata çıka
annesine ekmek almaya giden çocuğun
çıplak ayaklarına geçirdiği terliklerin ucundan çıkan
parmaklarının üşüyen uçlarını ısıtalaım
saçlarımı taradığın tarağın kırık dişlerine takalım
doğuda mum ışığında ödevini yapan çocuğun
yanı başında hasta yatan annesine
doktor olacağı hayallerini
/başını başıma yasla anne
nefeslerimizin içinden geçen açlıktan
geceye bakalım/
usulca soluyalım
*karda üşüyen serçeler gibi
ırak’da ,filistin’de ,çeçenistan’da ,vietnam’da
savaşların olduğu tüm ülkerde
çocukların ve annelerin günü
darağaçlarında açan denizlerin
annelerine yazdığı mektuplara
gecenin yakamozlarını
nasıl düşürdüğünü
/hadi anne kalk
koluma gir
yağmur altında bir sigara içelim/
bana ölümü anlat
serçe kanadım gökyüzünü unutmadan
/yaşayan ve yaşamayan tüm annelerin
günü kutlu olsun/