0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1072
Okunma

İnsan ne tuhaf bir yataratılışa sahiptir ki; sahip olduğu şeyler arttıkça hırsı da artıyor sanırım. Belki de en doğru ifade; dünyayı, bitmez tükenmez dertlerinden habersiz yaşayan delilerin mutlu sayılabileceğidir. Erasmus’ un Deliliğe methiyesi’ ni okumuştum. Bir yolculuk sohbeti. Belki de gerçekten haklıdır...
Şimdi kıyas yapmadan, müsadenizle biraz delirmek istiyorum... Çünkü canım çok sıkkın.
Bu gün; eteğimde ne varsa döktüm ortaya.
Yazılar, notlar, resimler, tekmili birden…
Benimkisi bir düş kabarcığı, bir delilik sendromu…paranoyakça
Bir merhaba uzunluğunda ve daha dün gib herşey…
İyi geçmese de;
Hatırlamanın bile mutluluk verdiği yıllar…
“Bir varmış bir yokmuş” ya
“Evvel zaman içinde; bir köy de, evin başında
“Armut ağacı armut ağacı
“Başımın tacı” armut ağacı
Kokusu hala burnum da tüter
Dalları sarkardı; evin penceresinden.
Oynaşırdı çiçekleri, dans ederdi rüzgar dan.
Çocuktum o zamanlar.
Ne kavgalar ederdi büyükler, onu paylamak için
Mesela komşu geçerken yoldan;
Bir taş atardı; beşi birden toprağa düşerdi.
Bir taşla beş armut…
Yeme de yanında yat derdi Mahmut
Mahmut dedem olurdu benim.
Birini alırdı, dördü yerde kalırdı.
Sarısını seçerdi;
Dayanılmazdı tadına ikisinin.
Biri daha gelirdi, üçü yerde kalırdı.
Biri daha, biri daha, biri daha…
İriceydi tombuldu, toppaş’dı adı.
Sararırdı düşerdi toprağa
Aslında bütün köye yeterdi
Bilemezsiniz; bu armut için;
O çekişmeler, ne beterdi.
Babam talip hoca; küçücük penceresinden;
Hep onları seyrederdi.
Yıllar sonra babam; göçtü toprağa.
Armut ağacı da; kocaldı, yaşlandı, durmaz oldu yaprağa.
Zaman geçti, yıllar geçti, bir Mart sabahı
Çiçeğinden önce; ben kestim onu;
Tamı tamına dibinden.
Filizlensin diye; tam da kökünden.
Armut ağacı; yıkıldı düştü toprağa.
Şimdi filizlendi mi bilmem; yeniden yaprağa.
Gün yüzüne düştü anamın;, soldu yüzler.
Ben sustum, o sustu, sustu yürekler…
Gölgesi yok oldu ağacın; düştü toprağa.
Anamın dilinden döküldü bin bir beddua.
Anamın bedduasından üşüdü içim
Oturdum, şavkını gördüm o, an;
Alnıma düşen; kızgın güneşin.
Gül teninden toprağa düştük bir zaman
Üşüdük, titredik, ısındık. Yol eyledik.
Ne han eyledik, ne mal mülk, ne de mekan eyledik.
Aşına su katmadık hiç kimsenin, tadını bozmadık.
Tavuğuna kış da demedik ; az da olsa, çorbalar da tuz olduk.
Ezdik armutları, elmaları, kaynattık bal eyledik…
Şimdi uzaklar da; mızrap düşer gönüllere…
Dilim, dilim doğranır yürekler
Diyar, diyar dolaştık; Yorgun düştü gönüller.
Antalya da Kale içinde çay;
Hadrian kapısından çıkar, Perge de dolaşırız
Çubuk belini geçer Burdur’ da kalırız
Roma, Yunan ve psid harabeleri
İnsuyu mağarasın da üşürüz biraz.
İzmir’ düşer yolumuz.
Efes Bergama; Selçuk’ ta Meryem Ana..
Denizli’de Pamukkale
Aydın da Piriene,Miletos
Didim de Afrodisias, Apollon tapınağı
Datça da Knidos, Bodrum da Halikarnasos
Toros dağları, Kaz dağları, Yunt dağları derken
Mesir şenliğin de buluruz kendimizi…
Spile uzanırız gönlümüzce Ağlayan kaya( Niobe) yi ağlatırız
Yedi kızlara düşer yolumuz Sonra Kybele
ve Camiler... Camiler... Sultan Cami, Ulu cami, Hatuniye Cami, Muradiye Cami...
Saymakla bitmez şehzadeler şehri
Manisa Tarzanı’ nı konuşuruz.
Büyük yangından sonra Manisa’yı yeşile boğan
Hey benim memlekt’ im, yurdum Türkiye’m…
Şimdi her yer bizim; biz de seniniz
Yaşamak; uzayıp giden uzunca bir yol ya...
Her gün yeni başlangıçlar, iyimserlikler, kötümserlikler...
Ve yaşamak hiç sonu gelmeyecekmiş gibi bir serüven...
ve ölüm kim bilir nerde; herhangi bir yer de… mezar taşlarıyla bizi bekler.
Ekrem SAYGI
Mart 2015 Manisa