0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
727
Okunma
Tiradıyla başlayan yalnızlığın
doğum,güne aykırı ayrılıkların kaçışında
göğünü okşuyorduk
dokunulmamış ellerimle
yanan ellerim güneşinde...
güneşin mehtaba uğrayıp
gece olunca ışıklarımı söndürürdü
ki bir gün bir gece vakti
ay yansıması suretinde uyanan bebek
minik elleriyle hüsranımın en değerli hazinesi
doğduğun günü Şubat’a asan ulvi bir el ile
kalbime çığ düşürdün
on dokuz sene hiç usanmadan uyudun yüreğimde
ve bir gece vakti gözüken tuğba ağacının dalı
yirmi sene evvelden,
acılarımı yetim bırakmayan kadındı...
hoşgeldin her Şubat’ta tekrarlanmaya
yine hoşgeldin sensizliğin çığır açtığı yeni geçmişine...
Doğum...
gözlerimde bir acı
Ki baban bir gece vakti doğurdu seni
annenin avucunda kalan sadece bir sevgi ağıydı
seni bana lakayt bıraktıran acı
ki sen öldüğüm gibiydin ’acı’
bakışlarındaki acı,sürmende dolaşırdı
öpüp gözlerinden gözlerim
sonra babana bakamazdı,
çünkü aşk haysiyeti kalmamış bir acıydı...
Suçu senin göğünde aramak mı yanlıştı
yoksa babanın yollarımı kesip kesip
annemin ise gözlerimi örgülemesi mi?
ki senin saçların evvelde ne iyiydi ne güzeldi
doğal bir yalnızlıktı
kıvırcıklığını yağmurlarımda ıslatıp
rüzgarın en çok dokunmaya korktuğu saçların
uçurumlarda bile
yalnız dansı gözümleydi
sonra sızılardan bir nehir ağardı
kara kaşı en az kirpiklerim kadar karaydı
nehrin ortasında durağan bir acı
hiç gitmedi ağrısı,
kırık kalbim
sonra attı attı
doğumun olduğu gün
kendini doğumda yaşlanan bir uçurumdan attı
tuğba ağacının dalları yine yetim kaldı...
5.0
100% (5)