6
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1632
Okunma

Fabrikadan çıkma hülyalar
Gezinirken benliklerde
Kumardı mı benliğinde
Somalı bir işçi?
Hayatı boyunca kazanamayacağı parayı,
Bozuk para gibi harcandığını.
Düşlemedi mi?
Torun Center’in on işçisi
Asansörün onuncu katında
Gazetelerde ve ekranlarda gördüğü türden bir yaşamı.
Oysaki onların o süslü yaşamları
İşçinin alın teridir
Bizlerin hayatları ve hayalleridir
Onların bozuk para gibi harcadıkları.
Ey tarihin yağız atı,
Sür şimdi yönünü o altın çağa
Süslü laflarla
Yürümez artık peynir gemisi
Her şeyin sahibi ve yaratıcı olan halkımız
Elbet çekip alacaktır
Tereyağından kıl çeker gibi
Sahip olduğu her şeyi
Çekip alacaktır beyinlerini
Süslü laflarla güzelleştirilen bu vahşetten
Ve zengin olma yalanından kendini
Ey tarihin yağız atı
Sür şimdi yönünü o altın çağa
Karanlığın ve yılgınlığın ulama sesleri
Yıldırmasın seni
Pencerelerden sokaklara yayılsa da
Bir dalga gibi sarsa da ruhları
Karanlığın ve yılgınlığın o çirkef sessi
Çocuklar dahi artık sussa
Kral çıplak, diye bağıramasa da
“ÖZGÜRLÜK “diye haykıracağım
Son bir umutla…
Sustura bilmek için
Korkuyu ve yılgınlığı,
Egemenlik kurmuş yüreklerde ki
Yılgınlığın o çirkef sesini…
O sıcak düşlerin sıcaklığına inananlarla
Bir şölene katılır gibi
İşçi tulumumla
Sunacağım bedenimi
Ey tarihin yağız atı,
Sür şimdi yönünü o altın çağa…
Sanma ki yaşamak istemediğimi;
Sansardan kaçan bir tavuk gibi
Toprağı yaran bir filiz gibi
Yârin dudaklarında durdurulmak istenen zaman gibi
Durmaksızın sızlayan
İnce bir yara gibi
Sevmekteyim yaşamı.
Ey tarihin yağız atı
Kim söyleye bilir yaşamı sevmediğimi?
Ölüm satır aralarında sıradanlaşırken,
Bir misketin yuvarlanıp kaybolması kadar
Basitleşmişse, YURDUM ‘da ölüm
Kim suçlaya bilir
Bu uğurda kahramanlığa kalkışımı?
Ey tarihin yağız atı
Biliyorum sevmesin kahramanlık masallarını
Bakma bana öyle
O özgür insanın memleketinde bu korkunç bir günah sayılır …
Elbet ayrılır
Kendi çıplaklığında doğrular
…
Kavgada yalnız bir er olmalı
Zulmün tiranları yıkılırken
Yeni tiranlar kurulmamalı
…
Ey tarihin yağız atı
Sür şimdi yönünü altın çağa
Karanlığın ve yılgınlığın ulama sesleri
Yanıltmasın seni
Hangi kavga da eksik olmuştur
Korkunun ve yılgınlığın, söylevci takımı…
Ve nerede görüşmüştür
Mevsimi gecen bir dikenin soluk aldığı.
Ve miladı geçmiş bir düşüncenin
Yeninin ve güzelliğin karsında kavga kazandığı.
Etkin bir yanardağ gibi
Patlamaya hazır bekleyen öfkemiz
Buzullar gibi katlanmış acılarımız
Elbet taşıyacaktır bizi o altın cağa.
Dillerimiz de közlenen duygularla
ihtilale kalkışan şiirlerle
insanlığın ortak düşü
Düş olmaktan çıkacaktır.
Şairler, mısralarıyla
Ressamlar fırçalarıyla
Selam dururken tan kızıllığına..
Üstelik ben de biraz şair sayılırım.
Habercisiyim o günlerin
Tanımasınız sizler beni
Bende tanımam kendimi
O altıncığı yaratacaklar içerisinde
Sıradan bir erim ben…
Dilini kaybetmiş köylerden,
Duymayan şehirlerden,
Gülmeyi unutmuş evlerden geldim
Asırlardır gün yüzü görmeyen
Bir coğrafya doğdum
İşte bundandır tüm çırpınışım,
Etkin bir volkan gibi yakarışlarım.
Kelimeleri yan yana dizişim
Gene bundandır bunca kâğıt israfım
Uzun uzun ve sıkıcı…
Ama yine de şair sayılmaktayım
Çekip almaktayım
Sizler göğe bakarken.
Ayaklarınızın altında ezilen her şeyi,
Ayırt edilmez çıplaklığın da
Sunarken sizlere…
O altın çağda,
Belki de korkunç bir günah sayılır
Ama şair olmak düştüyse yazgıma.
Yazmalıyım.
Şiirle sarhoş olanlar
Şiirle yaşayanlar
İsterseniz
Çarmıha gerin şairliğimi
İsterseniz yakın tüm yazdıklarımı
Muhakeme edilmez
Tek bir şey varsa oda
Gönülden gönülle akan sevdamızdır
Kim aksine söylüyorsa yalandır
Hani şu memeliler
Kutsal sevdalıları içinde barındıranlar,
Onlar dahi çöpte dolaşan
Küçük parmakları görmezden gelirken,
Kim iddia edebilir
Bizden daha kutsal sevdalarında var olduğunu?
Yakışıklı ve güzel
Dökülürken toprağa pul pul,
Bir bukle gibi sunulan bedenler
Ağır bir günah gibi
Taşırken böyle bir sevdayı.
Unutabilir mi belleklerimiz,
Tarihin değirmenin de öğütülen
Onca acıyı.
Sırtını fravunlara dayan
Eşek anırmasından bet sesleriyle
İki ayaklı tarihçilerden başka.
*
Ey tarihin yağız atı, kim söyleyebilir
Alamut’un unutulduğunu,
Düşüncelerin ve inançların yanında
Sarayların da var olduğunu?
-Bir kahkaha sesi
Tiz bir sesle
“Saray mı kaldı, ey şair bozuntusu
Nerede o kral ve firavunlar,
Kral olmakta elinde köle olmakta.
Sen iyisimi bırak bu boş işleri,
Kral olmak için salla küreği,
Bak bana iki çocuk büyüttüm
Seni ahmak herif’’
Açlıktan kemikleri sayılan yaşlı adama
Gösterdim parmağımla;
Çağımızın o modern görünümlü,
Kana susamış, kravatlı firavunlarını.
Bizim alın terimizi nasıl bozuk para gibi harcadıklarını.
Gösterdim; cahillik akan paçalara,
Açlıktan kemikleri sayılan o yaşlı adama…
Ey tarihin yağız atı,
Sür şimdi yönünü o altın çağa.
Bugün olmasa da yarın direnecektir
O yaşlı adamda.
Kutsallık atfedilen firavunun bekçilerine karşı
spartacüslerden kalma haklılığımızla,
Elbet kavzayacağız bu cağı.
Şablonculuğa düşmeden,
Yaratacağız elbet o altın cağı…
Ey tarihin yağız atı, sür şimdi yönünü o altın çağa.
Bakma bana öyle,
Bu sefer kurban edilmeyecek
Bürokrasinin çarkına,
Alın teriyle kutsallaştırdığımız
Nasırlı ellerden fışkıran o kutsal vatanımız…
Sür şimdi yönünü o kutsal vatana.
Bakma bana öyle yağız atım,
Sende en az benim kadar
Düşmansın savaş tanrısına.
Açlık bir kement gibi sıkarken bir çocuğun midesini,
Kim söyleyebilir, savaşı bizlerin başlattığını?
Ve hala firavunlar belirlerken kahramanları ve teröristleri
Tarihçiler dayarken sırtını firavunlara,
Gazeteciler emir alırken firavunlardan,
Yargıçlar yargılarken ana sütü kadar temiz
Bir o kadar kutsal değerleri…
Sevmezsin, değer yargılarını da
Savaş tanrısının ellerinde ki köz ateşidir onlar,
Güçlünün elinde bulunan silahtır.
Oysaki o altın cağda,
-o özgür insanın memleketinde-
Bizim kemiklerimize de basa basa
Atacaklar kahkahaları.
Onların kahkahalarında;
Elbet ayrılacaktır her şeyin ulu orta soyulduğu, bu cağda
Laf cambazlığıyla gizlenen suçlar.
Ey yağız atım sür şimdi yönünü o altın cağa,
Bizden selam götür o özgür insana,
Merak ederlerse eğer,
Onuncu köyün çocuklarını
Kelimelerin anlam değiştirdiği bu çağda
Gülümsediğimizi söyle,
Zindan gibi bir karanlığın içinde
Işık olmayı becerenlerle.
Dilenenlerin o bedhah sesine
Bizi aç bırakanların ekmeğine yağ sürenlere…
5.0
100% (4)