18
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
1908
Okunma

Önce sarıldım diri şafağa:
Yorgun bir müfrezeydi uyuttuğum:
Aklı devşirmemiş bir çocuk olmayı dilerdim oysa
Yorgunluğun hükmü verilmişken bir kez.
Hoyrattım bir zamanlar:
Hayli hazin ve yeknesak bir küfrü celp etti Yaradan,
Az sonraya sığınmıştım,
İki dudak arası bir reklamda meyleden aşkı da
Damgaladı Tanrı
Ve buyur etti ölüm öncesi.
Yorgun bir tefrika
Hazan’ın haznesinde Kasım kıvılcımları,
Sol köşede bir rampa Ekim’in
Geride kalmış ölümlü düşleri.
Ben gibi batıl,
Sen gibi yorgun,
Biz gibi asılsız:
Tek bir niyazla hemhal
Müridini gölgelerin yitirmek kadar da hazin
Bir darbe yürek ki ihlal olmuş,
Akıl ki bitap düşmüş,
Ruh ki…
O, çoktan kayıp bir terennüm,
Gamzelerine yılların ektiğim bir
Dirhem sükûtu dilediğim…
Konuşluydum haylice hüzne,
İki yarımın bir etmediği bir aşka nazire eden
Gölgeleri savdım sırasından,
Saf bir âşıktım belli ki,
Adı sanı kayıp bir şehrin nöbetçisi, sis kadar
Görülmez ve muğlâk;
Ebemkuşağına teslim ettiğim yalnızlığımın rengi kadar da
Tutsak bir faniydim.
Sevi dilinin en muteber imi iken tetikleyen
Son bir rötuşla tehir ettiğim belayı
Ve saf kan hazandan damlayan Kasım ayı.
Hangi muharebede öldüğümü bilemedim hiçbir zaman
Ve ne zaman doğduğumu söylemedi annem;
Öyle ya, kaç kez doğmuştum
Evrenin görmezden geldiği;
Kaç kez doğmamı buyurmuştu şair;
Buyur etmediğim bir sevda vardı ki
Çalınmıştı zahir.
Keşkelere yığdığım mabedim ve matemim;
Kırsalında ömrün teğet geçen her detay;
Yükümlülüğünde dünlerin tehir etmeyi
Meziyet bildiğim bir sonraki gün
Ve derken açıverdim gözlerimi
Bir Kasım sabahına:
Ümmeti kayıp şehirlerin istilasında can vermiştim oysa
Demek ki yeni bir şans vermişti Tanrı
Ve yeniden tehir ettim mutluluğu
Hiç ölmeyecekmişçesine.
5.0
97% (28)
4.0
3% (1)