DerinYağmur gidişini süslüyor Ankara soğuğunda Annem diyorum, çünkü bir annem kaldı senden bana, annem kan çanağı gözlerini hasretime lâl yaparak nefesini sürüyor bileklerime artık ölümsüzüm sus ve kal yaşamın en karanlik alın yazısında! Kırmızı neşterler topluyoruz Umutlarimizda kederlerimiz Kahverengi gözlerden çıkan acimalar ve annen utanmasin sakin aşkına Annen gözlerine seni çizdiğimiz kadın annemi hatırlatıyor bana Aglamalarin sıcağında Sogugu gökyüzüme küstürüyorsun Hanı olmezdik papatya? Kir çiçeklerinden geçen ayaciklarin basmadan ahuzarimin kuytu tarafına bir çığlık ve bir bilinçli ağlama duruyor işte dön ve bak kalbin avuclarimda Nereye gidiyorsun öpülesi kurtuluşlardan sevgi ve nasihatler dudaklarından dökülüyor susuyorum sususlarimi öpme anne saçları rüzgara en yakın bir mazi avucumun en keskin tarafından öldü. Git şimdi evet git gidişinden sonra bir şehir mi kalır sanıyorsun yikarak bir şehrin gün doğumunu suretimi kan avlularında gezdiriyorsun, Dur dokunma! Dokunmalar bile acıyor. Dur dokunma annem korkuyor aşkın daha çok derin bütün derinliklerden en deruni bir izdirabin zihrini zaruri matemden almiscasina derin yıpranan agustoslarin bizi ayıran bir hazirandan çıkıp ekim sadeliginde susturan bir kahira bırakana kadar ki o uzun ve meşakkatli yol gibi derin... ’’Eski bir masaldan kurtarılmış iki yabanciyiz simdi Annelerimizin dört nala bizi bıraktığı Birinin akraba yakınlığı Diğerinin gurbet seferberliği olan Biri birine uyakli kocaman bir merhaba uzaklığı Diğeri hoscakallarda sadelesmis bir yalnızlık ahuzari olan Tek kurtuluşu ölmekle sonuçlanacak bir aşk hatırasıni En derin sususlarda alevlendirip Bir karşılaşma karanlığında derinlestirecek kadar cesaretli olan İki farklı gökyüzüydük aynı bedende olan Ama yoktuk işte birbirimizde hiç yoktuk bizim sorunumuz birbirimize olan dilsizligimizdi belkide ’’ |