2
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
758
Okunma
O gün bana kendini ne diye hatırlatsın bulamadım.
O gün günlerin enleri.
O gün birinin mutluluğu , birinin karası.
O gün karaların en karası. , mutluluğunun en mükemmeli.
O gün…
Gün şaşırdı kime ne hatırlatacağını.
Mutluluğu mu hatırlatsın.
Yoksa karalığından mı utansın.
Bir güne sığan iki ayrı hikaye.
Hikayenin biri davullu zurnalı.
Hikayenin biri feryatlı figanlı.
Gün utandı.
O utanmadı.
Açtı ellerini iki yana mutluluğunu ilan etti.
Elleri utandı.
O utanmadı.
Dili “hoşgeldiniz mutluluğumu paylaşmaya” dedi konuklarına.
Dili kopmak istedi, dili utandı.
O utanmadı.
Gün bitti.
Utananlar utanmasıyla kaldı.
Hoşgelenen geldiği gibi gitti.
Açılan eller indi.
Davul zurna sustu.
Gün tamamen karanlığa kavuştu.
Işık aradı karanlığın sahibi.
Yıllarca o karanlıkta kaldı.
Yıllarca her buluşmasını o karanlıkta yaptı.
Bağırdı , hesap sordu , içinde kalan söylenmemiş her lafı her gece usanmadan sordu.
Duyduğu tek şey yine kendi sesi oldu.
Sonra ne mi oldu ?
Karanlıkta boğulmadı yazarımız.
Ne mi yaptı ?
Affetti.
Artık Arafta değil.
Işığına kavuştu.
Ve haykırdı ;
Unuttum seni ey sevgili,artık özgürsün…