İstanbul'un baharında, üniversite kampüsünün naifliğinde başlayan ve imkansızlıkla mühürlenen bir aşkın hikayesi.
Elif (Şehir ve Bölge Planlama öğrencisi), ailesine olan sorumlulukları nedeniyle aşka...
Gizli bahar, Sahaf’ın loşluğu ve üniversitenin tenha köşelerinde filizlenmeye devam etti. Elif ve Deniz, şiir defteri aracılığıyla birbirlerinin ruhlarına açılan kapıyı bulmuşlardı. Defter, Elif’in yastığının altında uyuyor, Deniz’in yokluğunda onun sesi oluyordu. Gündüzleri mantık ve sorumlulukla mücadele eden Elif, geceleri sayfalar arasında Deniz’in en derin itiraflarını okuyor, kendi notlarını onun satırlarının yanına utangaçça ekliyordu. Aşkları bir sır olduğu sürece nefes alabiliyordu. Ne zaman ki bu sır, dış dünyanın acımasız ışığına yaklaştı, işte o zaman ilk fırtına kapıya dayandı. Deniz, katıldığı prestijli bir uluslararası mimarlık yarışmasında birincilik ödülü kazanmıştı. Bu, onun için mesleki bir zaferdi, ama ailesi için, özellikle de annesi Meral Hanım için, sosyal bir zaferdi. Meral Hanım, Boğaz’ın en köklü ailelerinden birine mensuptu ve oğlunun başarısını, onların statüsüne "uygun" bir evlilikle taçlandırmakta kararlıydı. “Denizciğim, artık çocuk değilsin,” dedi Meral Hanım, oğlunun zaferini kutlamak için düzenlenen lüks galerinin açılışında, sesi kristal kadehlerin şıngırtısından daha keskin çıkıyordu. “Bu başarı, sana yeni kapılar açtı. Tanışacağın insanlar, gireceğin çevre... Her şey bir denge ister. Hayatın sadece yetenekten ibaret olmadığını biliyorsun.” Meral Hanım’ın "denge"den kastı, yüksek sosyetenin genç, güzel ve zengin kızı, aynı zamanda uluslararası hukuk mezunu olan Cemre’ydi. Cemre, Deniz’in ailesinin hayalindeki gelindi: Soyadı, eğitimi, görgüsü... Her şeyiyle kusursuzdu. Deniz, bu gösterişli kalabalığın ortasında boğuluyor gibiydi. Başarısı, onu zincirleyen bir prangaya dönüşmüştü. Gözleri, kalabalığın arasında huzur ararken, giriş kapısının kenarında, mütevazı ve zarif bir siluet yakaladı. Elif. Elif, Deniz’in ısrarlı daveti üzerine, bu ‘büyük’ dünyadan bir anlık tad almak için gelmişti. Sırtındaki basit ama şık elbisesi, etrafındaki abartılı tuvaletlerin yanında adeta bir protestoydu. Gözleri, Deniz’in gözleriyle buluştuğunda, tüm gürültü kesildi. O an, galerinin ihtişamı sönükleşti, sadece onlar ve aralarındaki görünmez elektrik kaldı. Deniz, annesinin yanından aceleyle ayrılıp Elif’e doğru yürüdü. “Geldiğine inanamıyorum,” dedi, elini tutarak. Kalabalığın içinde bile sadece ona ait bir sığınak yaratmıştı. Ancak bu sığınak uzun sürmedi. Meral Hanım, oğlunun adımlarını takip etmişti. Elif’i, Deniz’in elini tutarken gördüğünde yüzü bembeyaz oldu. Bir anlık şoktan sonra, granit bir ifadeyle Elif’e yaklaştı. “Hanımefendi,” dedi, sesindeki kibar tını buz gibiydi. “Deniz’in arkadaş çevresinin ne kadar geniş olduğunu takdir edersiniz. Ancak bu tür kalabalık ortamlarda, herkesin kendi ‘seviyesine’ dikkat etmesi gerekir, değil mi?” Elif, omuzları dik, Deniz’in elini bıraktı. Meral Hanım’ın sözleri, iğneler gibi batıyordu. “Elif, ne oluyor?” diye araya girmek istedi Deniz. Meral Hanım, elini oğlunun koluna koydu. “Hiçbir şey, Denizciğim. Sadece bu genç hanım, sanırım yanlış bir kapıdan girdi. Mimarlık öğrencisisin, değil mi? Senin odaklanman gereken tek şey, kariyerin olmalı. Üniversitenin dışında bu tür sosyal oyunlara ayıracak vaktin yok.” Ardından, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek Elif’e döndü: “Anlarsınız ya, bazı hayaller, bazı kapıların ardında kalmalıdır. Hele ki bu kapılar, size ait değilse.” Elif, utanç ve gururun keskin karışımıyla yandı. Başını hafifçe eğerek, Meral Hanım’ın yüzüne bakmadan fısıldadı: “Haklısınız Meral Hanım. Benim odaklanmam gereken tek şey, kariyerim.” Deniz’in itirazlarını dinlemeden, galeriden hızla ayrıldı. Gözleri doluydu, ama ağlamayacaktı. Meral Hanım’ın sözleri, Deniz’in ailesinin ona çizdiği duvarın ne kadar yüksek ve aşılmaz olduğunu göstermişti. O gece, Elif, dar ve eski öğrenci evinde, Deniz’in şiir defterini açtı. Ama satırlar artık ona huzur vermiyordu; aksine, aralarındaki uçurumu acımasızca hatırlatıyordu. Deniz’in ailesine karşı duramama halini, onun ezikliğini hissetti. Bir hafta boyunca Deniz’in aramalarına cevap vermedi. Kapısına geldiğinde, pencerenin arkasından onu izledi, ama kapıyı açmadı. Sonunda, üniversite amfisinde karşılaştılar. Deniz, öfkeli ve çaresizdi. “Neden kaçıyorsun, Elif? Annemin ne kadar katı olduğunu biliyorsun. Onun sözleri umurumda değil!” Elif, gözlerini ondan kaçırdı. “Senin umurunda, Deniz. Çünkü o sözler, senin gerçeğin. Sen o dünyanın içindesin, ben dışarıda. Ben senin geleceğin için bir engel olmak istemiyorum. Benim hedeflerim var, Deniz, bir borcum var. Ve senin lüks hayatına, o yalıya, o beklentilere sığamıyorum.” “Bu saçmalık!” diye bağırdı Deniz. “Aşkımız, bu sosyal statü saçmalıklarından daha büyük değil mi?” Elif’in sesi titrekti: “Aşkımız büyük, evet. Ama aramızdaki duvar ondan daha büyük. Ve sen, o duvarı yıkmak için elini bile kaldırmadın. Ya da kaldıramadın. Git ve ailenin senin için çizdiği o parlak hayata devam et. Ben, kendi hayatımı kendi ellerimle çizeceğim.” Elif’in bu kesin ayrılık kararı, Deniz’i darmadağın etti. Gözlerinde derin bir kırgınlık ve ihanete uğramışlık hissi vardı. Elif'in onu gerçekten sevmediğini, sadece korkak olduğunu düşündü. Bu ilk büyük fırtına, onların 'gizli bahar'ını kökünden söktü. İki hafta sonra, Elif'e bir mektup geldi. İçinde sadece bir davetiye vardı: Deniz'in ailesinin düzenlediği nişan partisi davetiyesi. Gelin adayı: Cemre. Elif, davetiyeyi yırttı, ama parçalar kalbinde keskin bir acı bıraktı. O gün, bir daha asla arkasına bakmamaya, duygularını tamamen gömmeye yemin etti. Mezun olduktan sonra da, memleketine geri dönecekti. Deniz’in gölgesi bile düşmeyecekti üzerine.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.