19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4091
Okunma

Ben de farkındayım zaman zaman argoyu oldukça fazla kullandığımın ve hatta yazılarımda küfür kullandığımın. Peki bu huyumdan memnun muyum? Kat’iyyen. O halde niçin bırakmıyorum bu kötü alışkanlığımı? Anlatayım efendim.
Önce Geçtiğimiz Cuma gününe gidelim.
DERSİMİZ : ( Kısa yazmayacağım…Yani öğrenciler gibi, hatta öğretmen arkadaşlarım gibi kısaca inkilap=köpekleşme demeyeceğim. Hem doğrusunu, hem de tamamını yazacağım.) Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük
KONUMUZ:Lozan Antlaşması.
Başlıyorum konuya…Başlayabilirsem tabii ki.
-Çocuklar konuşmalarınız bittiyse konuya başlayabilir miyiz? Bakın bu konu çok önemli. Çok iyi dinlemeli ve iyi anlamalısınız.
Babamın tabiriyle ‘’Deveye köpek ürüyor’’ ya da bir başka deyimle -ki o da argo- ‘’Başçavuşun beygiri osuruyor.’’
-Necmi, Yaprak lütfen susar mısınız? Burcu tamam kızım anladık aşıksın ama şimdi dersteyiz. Teneffüste bol bol muhabbetini edersin Tarık’ınla…Eren sen de evladım masanın üzerine Picasso tabloları çizmeyi bırak bakıyım. Emrah, Ümit’i dürtükleyip durma…Gökmen sen de kapat bakayım o cep telefonunu…Sezgin, Kubilay kaldırın kafalarınızı ne bu uyku ya. Delikanlı adamlarsınız…
Hiç kimsenin İskisinde değil. Bir tek Kadircan var biraz dinleme eğiliminde olan. Bir kağıt çıkarmış önüne benim anlatacaklarımı not edecek…Etmesine edecek de kalemi yok. ( Yanlış anlaşılmasın fakirlikten filan değil kalemi olmaması. Bizimkiler kalem, defter, kitap ve benzeri zararlı (!) aksesuarları pek taşımazlar yanlarında. Hatta sınavlarda kullansınlar diye Öğretmenler Odasında her zaman otuz adet kalem bulundururuz bir kutunun içinde )
Neyse bir tane de olsa dinleme temayülünde olan öğrencim var. Ya Rabbi şükür. Onu da bulamayanlar var. Cebimdeki Kalemi Kadircan’a uzatarak dersimize başlıyorum.
-Çocuklar biliyorsunuz ( Nah biliyorsunuz…Ama konuya bir yerden başlamak lazım ) Lozan Antlaşması Türk Milletini yok olmaktan kurtaran ve bağımsızlığını sağlayan bir Antlaşmadır. Şimdi bana kim söyleyecek? 30 Ekim 1918 ve 10 Ağustos 1920 de hangi antlaşmalarla Türk Milleti tamamen yok olmaya mahkum edilmişti?
Beyhude bir umutla bekliyorum ‘’Mondros Ateşkes ve Sevr Antlaşması’’ demelerini. Mondrosmuş, Sevrmiş, Lozanmış kimsenin salladığı yok. Zaten her kes kendi dalgasında. Parayı bastırıp okuyorlar ya. Dokunulmazlıkları var nasılsa. Onurlarını(!) kıramazsınız. Rencide edemezsiniz. Sınıfta bırakarak cezalandırmayı ise aklınızın ucundan bile geçirmeyin.
Aslanım Kadircan’ım benim bak parmak kaldırdı.
-Karlofça mıydı hocam?
-Ebenin a…. ( devamını söylemedim merak etmeyin ) Ulan oğlum daha bir ay oldu Sevr’i anlatalı. Mondros’u anlatalı ise iki ay. Allahtan korkun yahu.
İnsanız neticede. Sinirsel katsayılarım yükselmeye başlıyor. Ama yine de sükunetimi korumalıyım. ‘’ Ben bir öğretmenim…Ban bir öğretmenim’’ diyerek göğsüme hafif hafif vurmak suretiyle kedimi sakinleştiriyorum.
Devam ediyorum.
-Çocuklar Kurtuluş Savaşımız hangi zaferle sona ermişti? Hatırlayın bakalım.
Eh o kadar da eşek değillerdir herhalde. ‘’Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Savaşını da bilirler artık ‘’ diye düşünerekten son bir umutla yüzlerine bakıyorum. Bakıyorum da ben o soruyu onlara değil gözle görülmeyen varlıklara sormuşum. Vatandaşlar beni muhatap kabul etmiyorlar.
Ya bütün bunları boşuna anlatıyorum sanki. O sınıfta olup o manzarayı görmeden anlayabilmeniz mümkün değil ve ben de maalesef çok yüzeysel anlatıyorum durumun vahametini. Nasıl bir gaflet, dalalet ve hıyanet içinde bulunduğumuzu. Tabii ki sabır taşı da işte bu noktada çatlıyor.
Madem ki sınıfta söyleyebildim burada da söylerim artık. Sabır taşı çatladığı gibi ar damarı da çatladı nasıl olsa.
-Ulan ibneler. O dinlemeye bile tahammülünüz olmayan Lozan Antlaşması olmasaydı şimdi anneleriniz yine Ayşe, Fatma, Hatice olacaktı ama babanız ya Yorgo, Ya Vasili, Ya da Konstantin olacaktı. Yunan gavurunun piçleri olarak yaşayacaktınız. Uyuz mahluklar. Sefil ve kansız yaratıklar.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Değerli arkadaşlarıma:
Sitemizin yazarlarından bir arkadaşımızın yorumu üzerine bu açıklamayı burada yapmak zorunda kaldım....Yukarıda yazılanlar bir kurguydu. Allah da biliyor ya içimden geçenler bunlardı. Niye yalan söyleyeyim. Ama tam olarak söylediklerim şunlardı:
Hiç merak etmeyin...O çocuklara tam olarak söylediğim şey şuydu:
’’Ulan ( bakın bunu dedim ) Oğlum...Kızım...Bu konular sizi hiç mi ilgilendirmiyor? O dinlemeye bile tahammülünüz olmayan Lozan olmasaydı anneleriniz yine, Ayşe, Fatma, Hatice olacaktı ama, babanız ya Yorgo, Ya Vasili, Ya da Konstantin olacaktı...Bu kadar mı kanınız kurudu’’
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yok yok zavallı çocuklara boşuna küfretmişim. Hepsini geri alıyorum. Meğer balık baştan kokuyormuş.
Dün ( Yani 14 Mart 2012 ) gece televizyonda bir yarışma programı izliyorum. Adı ‘’Eyvah düşüyorum ‘’ Karşılıklı iki kişiye sorular soruluyor. Ana yarışmacının on tane rakibi var. Onlarla düelloya giriyor tek tek. Elediği her yarışmacı bir çukura düşüyor.
Ana yarışmacı orta yaşın az üzerinde bir bayan. İlk ya da ortaokul mezunu. Rakibi genç bir hanım.
Bu rakibe olan genç hanımın üzerinde bir kısa kollu tişort ya da bluz her neyse öyle bir zıkkım var. Onun göğsünde de yuvarlak bir logo ‘’ Bana ne kadar süre için ne kadar borç verebilirsiniz’’ yazıyor. Bu bayanın alt tarafında bir tayt- ben külotlu çorap diyorum ya millet tayt diyor- taytın üzerinde de bir kısa şort var. Tam bir öğretmen kıyafeti yani (!) Yani bu genç bayanımız bir öğretmen. Benim açımdan daha da vahim olanı bir Tarih Öğretmeni oluşu.
Neyse…Yarışma başlıyor ve karşılıklı sorular soruluyor. Bizim Tarih öğretmenimiz ota, boka dair ne kadar soru varsa cevaplıyor. Ve nihayet tarihten bir soru geliyor. Ben içimden ‘’Bu soruyu havada karada bilir. Bir tarih öğretmenine bu kadar basit soru sorulur mu’’ diye düşünürken Koskoca bir Tarih öğretmeni soruyu cevaplayamıyor. Üstelik de cevabın bazı harfleri verilmiş olmasına rağmen.
-Soru şu: ‘’Doğu Anadolu Fatihi olarak bilinen ünlü komutan kimdir?’’ _ _ ZI_ K_ R_ _ _ K_R
Alparslan olamaz değil mi? O halde kim olabilir sizce? Neyse. Soru net ve açıklayıcı olmadığı için bilinmeyebilir. Ama devamında yarışmanın sunucusu açıklama yapıyor:
-Hani Kurtuluş Savaşı…15. Kolordu Komutanı…
Eh bu kadar açıklamadan sonra hem de bir Tarih Öğretmeniyse mutlaka hatırlar Kazım Karabekir’i değil mi?
Maalesef.
Bana sakın ‘’yarışma heyecanı’’ filan demeyin. O soruya kadar tüm soruları daha sorunun okunması tamamlanmadan bilen bu kişi bu soruda mı heyecanlandı? Ki oldukça rahat birisiydi.
Yok yok…Benim öğrencilerimin bir suçu yokmuş. Asıl a…( biiippp bbiiiippp biiiippppp)… lecekler işte böyle öğretmen bozuntularıymış.
Bilmem anlatabildim mi neden küfür ettiğimi. Ben küfür etmeyeyim de kimler etsin?
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: ’Bahtsız Bedeviyi deve üstünde yılan sokarmış’ hesabı ben tam içinde Patrona Halil İsyanı da olan bir yazıya başladım; bizim TRT sağolsun sanki beni sabote edercesine, hem de benim çok kullandığım ’kıyam ’ ı başlık yaparak ve aynı dönemi anlatan bir dizi yayınlamaya başladı. Ben bundan sonra benim yazacaklarımın bir hükmü omaz üşüncesiyle bu diziyi dondurmyı düşünüyorum. Bu konuda ise arkadaşlarımın görüşlerine ihtiyacım var.
Hem bu günkü yazım...Hem de ’Ali Osmandan Âl-i Osmana ’ adlı yazı dizimin devam edip etmemesi konusunda görüşlerini bildirecek arkadaşlarıma şimdiden sonsuz teşekkürler ediyorum.