15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1518
Okunma

Meltem’in damarlarındaki kan sanki bir anda çekilip gitmişti. Vücudunda hissedebildiği tek yer başı ve ensesiydi. Şakakları zonkluyordu resmen. Ayağa kalkmak istedi fakat bir türlü başaramadı. Dirseklerini masanın üzerine koyup başını avuçlarının arasına yerleştirdi. Eliyle yüzünü iyice kapattı. Bir kaç saniye sonra avuçlarının içi gözyaşı gölüne dönmüştü.
Banyodan çıkan Erhan, bir yandan başını kuruluyor bir yandan da Meltem’i izliyordu. Sonra yavaş yavaş adım attı ve Meltem’in arkasında durdu. Sandalyeyi geriye doğru çekip yanına oturdu.
“Güzel değil miydi geçirdiğimiz saatler. Şimdi bu hüngür hüngür ağlamak da nereden çıktı?
Meltem’in boğazındaki düğüm çözülmüyordu ki Erhan’a cevap versin. Tekrar ağlamaya başladı. Sonra derin bir nefes aldı ve “Benim Eskişehir’e gitmem gerek. Alt komşumuz aradı. Ben gittikten sonra karışmış ortalık! Moralim sıfır!“
Erhan, Meltem’in başını göğsüne doğru çekti ve uzun saçlarının arasında parmaklarını dolaştırdı. Sonra alnına bir öpücük kondurdu. Kulağına “Git o zaman. Benim yapabileceğim bir şey var mı?“ diye fısıldadı. Başını hayır anlamında salladı Meltem.
Çıkarlarken Meltem’in gözü bavuluna takıldı fakat eğilip almak gelmedi içinden. “Her ne olursa olsun Eskişehir’de kalmayacağım“ dedi içinden. Terminale gidene kadar her ikisinin de dudakları kıpırdamadı. Erhan “Eskişehir için en erken kalkan otobüs için bir kişilik yer istiyorum. Bayan yanı olsun. Mümkünse şoför arkası olsun lütfen“ dedi görevliye. Meltem’e biletini uzatırken “Unutmak istediğini, her gün hayat tezgahına çıkarıp bıçak bilevler gibi bilevlemeyeceksin. Bırak anıların körleşsin. Kullanılamaz hale gelsin“ dedi kaşlarını çatarak. Meltem birkaç damla gözyaşını ne kadar tutmaya çalışsa da gözpınarlarından taşırıvermişti.
“İstanbul’dan Eskişehir’e gidecek yolcu otobüsümüzün hareket saati gelmiştir“
Son sözü kaptan söylemişti işte. Üstüne ilave bir cümleye gerek yoktu. Meltem, Erhan’ın boynuna atıldı ve “Geleceğim tekrar. Tabi istiyorsan!“ dedi .
“Bekliyorum seni. Hadi iyi yolculuklar“
Karşılıklı el sallamalar yerini sessiz ve uzun bir yola bırakmıştı. Meltem, cama yasladı başını ve Erhan’ın son söylediği cümleyi düşündü.
“Öğrenmek adına yaptığım en büyük hamle zaten hep unutmak oldu. Oyuncaklarla değil geleceğimle kandırıldım. Elime tutuşturulan çocukluk, cebime sıkıştırılan ergenlik, dilime sürülen anne baba sözcükleri hepsi yalandı. Öğrendiğimde bütün gerçekler kemikleşmişti ama yüreğim o kadar yumuşaktı ki. Umurunda mıydım onların! Bütçeyi zorladığı için hesaptan düşülen altıncı çocuk yine bütçesi kısıtlı bir aileye birinci çocuk oluvermişti işte. Hepsi bu! Annem ve babamın dayım ve yengem olduğunu öğrendiğimde benim için iki tarafta ölmüştü. Peki neden ağlıyorum! İnsan yengesi için endişelenemez mi canım! Of Allah’ım of“
“Kızım pek bi derinden of çektin! Daha yaşın kaç başın kaç! Hele gel benim yaşıma da o zaman of çek!
Meltem, başını sesin geldiği tarafa çevirdi. Saçlarında tek tük siyahı kalmış, yanakları çökmüş, dudakları sönmüş balonu andıran kadınla göz göze geldi. Tam bir şeyler söyleyecekti ki dilinin ucuna gelen yaşından olgun cümleyi geri çekti. Yaşlı kadın bir süre daha konuştu ve ikili olmayan diyaloğunu kesmek zorunda kaldı.
Bir gün önce hayata kız olarak bakıyordu şimdi ise kadın. Yüzüne bakınca hiç bir şey anlaşılmıyordu ama ruhu neler anlatıyordu neler. Çok zamansız, hazırlıksız, duygusuz, alelacele yaşamıştı bu geçişi. Şimdi ne olacaktı : “Erhan’a benimle evlenecek misin? diye nasıl soracaktı. Erhan zorla evine götürmemişti ki onu.“
“Soğuktan donduk kardeşim. Artık kapatsanız şu klimayı“ diye muavine seslenen yolculara inat Meltem üzerindeki hırkayı çıkarmış, kollarını dirseklerine kadar sıvamıştı. İçinde buhar kazanı varmış gibi boncuk boncuk terliyordu.
Yol boyu otobüs; şehir levhalarını, Meltem de anılarını geride bırakmıştı. Eve doğru adımlarını atarken yüreği daha da hızlı çarpmaya başlamıştı. Nurgül, pencere kenarında Meltem’i bekliyordu. Görür görmez dış kapıyı açtı. Ölümün karanlık yüzü vardı Nurgül’de.
“Yoksa! “ dedi Meltem elini ağzının üzerine koyarak.
Nurgül, başını hafifçe öne eğdi ve kaldırdı. “Başın sağ olsun yavrum! Polis kapıyı açtığında yapılacak bir şey yoktu. Morgta bekliyor. Biz mahalleli olarak cenaze işlemlerini yaptık. Sadece defin işlemi kaldı. Seni bekledik!“
Nurgül’ün bu sözü Meltem’i geçmişe götürmüştü. “Seni bekledim yavrum! Bilirsin sen olmadan boğazımdan bir şey geçmez“
Kulağında bu söz çınlanıp duruyordu Meltem’in. “Geldim anne! Geldim!“ dedi hüngür hüngür ağlayarak. Gün artık bugündü ve günün adı hüzündü.
Nurgül sıkıca sarıldı Meltem’e sonra aniden bıraktı. “Unutmadan vereyim. Emanetin canı az olurmuş“ dedi telaşlı telaşlı.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER