8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1066
Okunma

Bugün garip bir iç hesaplaşması içindeyim. Acaba doğru muydu? yoksa yanlış mıydı? yaptığım hareket. Zaman zaman düşünür hep kendimi haklı çıkaracak şekilde sıyrılıveririm bu davamdan.
Annemi çok güzel ve fedakar bir anne olarak hatırlıyorum. Bir de ölümüne yakın konulmuş kan kanseri teşhisine kadar hastane hastane derdine derman arayan ve hiç bir ilacın kendisine iyi gelmediğinin farkında olan bir insan. Umutsuz, ümitleri benim üzerine doktor yapacak beni ve ona bakacağım. Maalesef ne ben doktor olabildim ne de o yaşadı. Birbirimize verdiğimiz sözleri tutamadık.
Henüz 12 yaşındaydım, çocuk denebilecek bir yaş ama yine de herşeye aklı erebilecek kadar büyük. Babam ve ablamlar beni çok sık hastaneye götürmezlerdi üzülmeyeyim diye. Daha doğrusu annemin de bunda rolü var. Çünkü; bir kere ben de artık büyüğüm hep refakatçi olarak ablamlar kalıyor annemin yanında bir gün de ben kalacağım ve ona ben bakacağım hastanede dedim. Ama küçükmüşüm herhalde ki kan şişesi bitmişti annemin ve yenisinin getirilmesi gerekiyordu. Yedek kanlar ise buzdolabındaydı. Tabi ben buzdolabının sadece yiyecek konulan bir dolap olduğunu düşünürken, bana al gel de takalım annene dediklerinde kan şişeleri beni korkunç etkilemişti. Şişeyi aldığım da anneme hayat vereceğini biliyorum ama acaba bu kimin kanı gibi düşüncelerle ürkmüştüm.
Derken; hemşire hanıma uzattım ve merakla inceliyorum nasıl takılacak diye ama bir terslik oldu. Damardan kan fışkırmaya başladı. Hemşirenin koş doktoru çağır dediğini hatırlıyorum en son, ama gerisi hayal boş hiç bir şey hatırlamıyordum. Yere düşmüşüm. Kendime geldiğinde tesadüf annemin yanında yatan bir hasta taburcu olmuştu ve yatak boştu. Beni de onun yanına yatırmışlar. Ve babam ve ablamlara bu çocuğu bir daha buraya getirmeyin hele gece kesinlikle bırakmayın. Hastayı bıraktık bir de çocukla uğraştık dediklerini hatırlıyorum.
Her akşam aile efradı hastaneye gidiyor annemin yanında kalacaklar orada kalıyor. Eve gelecekleri beklemek var ya... ne kadar zor bunu ancak yaşayan bilir. Ben camda beklerdim ama hüzünlü bir bekleyiş, bir heyecan acaba bir şey mi oldu, annem öldü de onun için mi gelemediler telaşı ve her gelmeler bir sevinç annem ölmemiş diye.
Ama korkunun ecele faydası olmadığını bir gün acı bir şekilde öğrendim. Okul çıkışı eve geldiğimde komşuların hareketleri, bizimkilerin şiş gözleri ve babamın eline yapışışım. Evet annem yoktu artık. Ağlamaktan bir hal olmuştum. Çok çok zordu.
Asıl kendimle hesaplaştığım konu ise ben annem defnedilirken yanında değildim. Çok hassas bir çocuk olduğum için etkilenirim diye götürmediler ve ben de korktum gitmek istemedim ve hayır geleceğim ben de diye ısrar etmedim.
Kimi zaman iyi ki gitmemişim annemin yüzüne çok yakışan, gülünce güller açan tombiş elmacık kemikleri vardı ve çok severdim onları. Hep o haliyle hatırlıyorum hiç ölmemiş gibi diye teselli buluyorum.
Kimi zaman ise kendimden nefret ediyorum. Korksam bile gitmeliydim onu son kez doya doya öpmeliydim. Suçluyum aslında ben.
Aysel AKSÜMER