4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
929
Okunma

Ben köyde büyüdüm.Evlerimiz kerpiç,damlarımız topraktı. Aşımız bulgur,yakıtımız tezekdi. Kış yaklaşınca köyümüzü bir telaş alırdı. Buğdaylar su değirmeninde öğütülür,çuvallarla evlere taşınırdı.
Sonra börtü böcek kaybolur, çatal kuyruklu kırlangıçlar,nazlı leyleklersıcaklara uçarlar, bahara kadar gelmezlerdi.
Apak karlar yağardı,insanın içini karartan .
Kargalar,serçeler soğuktan,açlıktan pat pat düşüp ölürlerdi. Sonra bahar burnunu gösterir, güneş toprağı ısıtır, sular tüter, ağaçlar otlar çatlardı. Dağlarda,tepelerde menekşeler,çiğdemler biterdi.
Çantalarımızı analarımız diker,boynumuza çapraz asardık.
Tatillerde hayvan otlatırdık.Azığımız yufkaya sarılmış çökelek ve taze soğandı.
Hiç bağcıklı ayakkabımız olmazdı. Lastik ayakkabı giyerdik. Yazın yakar kışın üşütürdü.
Büyük babalara dede, büyük annelere nine derdik.
Dedem,ninem,anam,babam,ağabeylerim hanımları,kız kardeşim, yeğenlerim kalabalık bir aileydik. Hepimiz büyük bir oda da toplanırdık. Ortasındaki kalın direk tavanı tutardı. "orta direk" dedikleri oydu.
Samanlığımız,ahırımız,koyunlarımız,tavuklarımız vardı. Duvarların toprak sıvalarızamanla dökülür, hazırlanan çamurla yenilenirdi. Bunu hep dedem yapardı.
Yemek zamanı iki yer sofrası kurulurdu. Birinde erkekler, diğerinde kadın ve çocuklar. Dedem olmadan sofraya oturulmaz, o başlamadan başlanmaz,kalkmadan da kalkılmazdı.
Kuru soğan soframızdan hiç eksik olmazdı.Nenem soğanın " cücüğünü" hep bana verirdi.- cücük- derdik soğanın ortasına.
" Halil Ağa " derlerdi dedeme. Köylüler ondan akıl almaya gelirlerdi. Küsleri barıştırır,gençlere kız istemeye hep o götürülürdü. Onu kimse kıramaz, dediği yapılırdı.
Kara kışın, kara kaşlarını çatarak geldiği günlerdendi. Dedem hastalandı. Yataklaradüştü. Köyün otacı kadını otlardan yaptığı ilaçları içirsede fayda etmemişti.Evdekiler gece gündüz başında beklemişlerdi.
Bir sabaha karşı çığlıklarla uyanmıştım.Dedem ölmüştü.Ninem benden başka herkese küsmüş, üç gün yemek yememişti. Her sabah beni yanına alır, saçlarımı okşar, sessiz sessiz ağlardı. Göz yaşlarını yemenisine silerdi.
Bu bütün kış sürmüştü.Yine bahar gelmiş, güneş göz kırparak yüzünü göstermiş, köylüyü tatlı bir telaşla
tarlalara sürmüştü. Evlerde ihtiyarlarla, küçük çocuklardan başka kimse kalmıyordu. Dışarıda çelik,çomak oynamış acıkmıştım. Ninemi aramış, samanlıkta gözlerini duvara kilitlemiş kendinden geçmiş bulmuştum.
"Nineee" diye seslenmiştim.
İrkilmiş, koşarak gelip bana sarılmıştı. Ağlayarak elimden tutup duvara götürmüştü
beni.
" Bak kuzum, işte deden... İşte dedenn" demişti.
Korkmuş şaşırmıştım. Bende nineme sarılmış, hıçkırarak ağlamıştım. Susmamı beklemiş daha sonra duvardaki parmak izlerini göstermişti bana.
" Bu dedenin elleri kuzum, bu dedenin elleri" demişti.
Duvarı sevmiş, öpmüştü. Bana da sevdirmiş,öptürmüştü.
Dedemin parmak izi, ninemle benim sırrımızdı. Gözlerimizle anlaşır kimselere hissettirmeden gider parmak izlerini sever öperdik.
Daha sonraları dedemi mezarda, parmak izini duvarda bırakarak şehre göçeçektik.
5 MART 2010 ISPARTA