20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1799
Okunma


Bu mahalleyi benim kadar bilemezsiniz. Bütün sokaklarını, apartmanlarını,apartmanlarda yaşayanları hepsini bilirim.
Burada her sabah bir telaş, bir koşuşturma başlar.Güneşle beraber sokaklara dökülürler. Önce takım elbiseli kravatlı erkekler,yüzleri makyajlı kadınlar otobüslere, dolmuşlara biner giderler.
Sonra sırtlarındaki ağır çantalarla öğrenciler çıkarlar. Onlardan beni kovalayıp gülenleri, gülenlere üzülenleri de bilirim.
Sokaklar boşalınca parka giderim. Kilolu kadınların sıkı giyimleriyle, hızlı hızlı yürümelerini seyrederim. Birer ikişer yaşlı emekliler gelirler:
"Saygının kalmadığından, başlarına taş yağacağından" söz ederler.
Onları dinlerim. Ama benim derdim başkadır. Güneş yükselince parktan ayrılırım. Artık insanların tek uğrak yeri- Çıkanların bazen bana bir şeyler verildiği- bakkalın önüdür yeni durağım...
-------------------------------------------------------
Bakkaldan önce bir ihtiyar adam, peşinden bir çocuk daha sonra bir kadın ekmek poşetleriyle çıktılar.
Onlar bana bakmadı. Bende onlara bakmadım. Karşıdan yine tepe saçları dökük, yüzü tıraşsız, şiş gözlerinin akları kızarmış o adam geliyordu. O beni hiç sevmez. Kovar. Üstelik birde küfür eder. Göremeyeceği bir yere saklandım.
Şangırtılı siyah poşetiyle ayrıldıktan sonra yine gelip yerime oturdum.Şimdide güzel bir kız çıktı bakkaldan. İlk defa görüyordum. Belki misafir belki de yeni taşınmışlardı.
Peşine düştüm. Beni fark etti. Hızlandı. Bende hızlandım. Durdu. Bende durdum. Korkmuştu.
" Ne var bee. Gitsene peşimden"
Bağırmasına aldırış etmedim. Tek çözümü koşmakta buldu. Apartmanına kadar koştuk.
Kapıyı çabuk açtı. Hızla örttü.
Ağır ağır geri döndüm. Niye böyle yapmıştım ki?Birilerini korkutmak zevk mi vermişti bana?
Belkide... Hep ben korkacak değildim ya..
Akşama daha çok vardı. Bakkala gitmekten vazgeçtim. Hava pırıl pırıldı. Uzak olsa da kendimi tarlalara atacaktım.
Öylede yaptım.
Akşam olmuştu.
Birazdan; yanlarına astığı içleri kağıt dolu büyük çuvallarla, topladığı boş bira kutularıyla yüklü arabasını yitekleyerek gelirdi.
Ana caddeye çıktım. Geliyordu. Yanına koşsa mıydım? Her gün her gün olmuyordu.
Utanıyordum. Bekledim. Yanıma gelince gözlerindeki ışığı gördüm. Bu gün çok neşeliydi." Hadi Efe düş peşime" dedi.
Her zaman ki gibi uzamış ak sakalı, elleri kir içindeydi. Beraber ilerideki sokak lambasının
yanına kadar yürüdük. Arabasından dolu siyah poşeti aldı. Oturdu. Bende yanına oturdum.
"Bu gün işler iyi Efe. Sadece ekmek yok. Ette var ette. Kemikler hep etli. Yeni kurbandan çıktılar ya!"
Açtığı poşetten çıkan kemiklerden birini önüme koydu. Bir tane de kendisi aldı.Ağzına götürdü. Göz göze geldik. Utandı. Yemekten vaz geçti. Onu da önüme bıraktı almadım.Bekledim.
"Hadi Efe devam devam..." dedi.
Bıraktığı, daha sonra verdiği kemiklerin etlerini iştahla yedim. Doymuştum. Bu günde
bitmişti. Yarın bir başka gün,bir başka umuttu.
Minnet borçluydum. Bunu belirtecek yapabildiğim tek hareket kuyruk sallamak, bildiğim
tek kelime ise;
"HAVV HAVVV"