45
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2594
Okunma

Sevgili arkadaşlarım
Yakın cumhuriyet değerlerimizin olduğu kadar edebiyat sitemizin de iskeletini oluşturan tüm öğretmenlerimizin bu müstesna gününü içtenlikle kutlayarak sohbetime başlamak istiyorum. Eğer olumlu-olumsuz ama yaratıcı ve yapıcı eleştirilerinizle gündemdeki konuların içeriğine katkıda bulunursanız bu sohbet balından yenmez.
Hemen sayfama bakıyorum ve 11.04.2007 günü “kardanadam” rumuzu ve şiirimle aranıza katıldığımı tespit ediyorum. Dolu dolu geçen üç yıl içinde unutulmaz dostluk ve arkadaşlıklar yaşadığım bu edebiyat sitesinde, aynı heyecanla sizlerle olmaya devam ederken birlikte yaptığımız hataları sizlerle paylaşmak istedim. Hani Jan Jak Russo’nun meşhur itirafları gibi.
Bizim özeleştiri kültürümüz ve geleneğimiz henüz mevcut olmadığından ve gelişmediğinden bu konuda sohbet etmek her ne kadar ateş üzerinde dans etmeye veya kılıç-kalkan ekibi gösterisine benzese de kulak burun doğramadan umarım bu tehlikeli sohbeti hep birlikte eğlenceli hale getirebiliriz.
1984 yazında Hollanda’nın ünlü Mastrik kentinde resmi bir binada sıraya girmiştik arkadaşlarla ama geçmiş gün niçin orada bekliyorduk o resmi binanın adı neydi hatırlamak çok zor ve bunun en büyük sebebi belki de o tarihlerde Hollandaca beş, on kelime bilmemden kaynaklanabilir. İçeri bikinisiyle dünya güzeli bir bayan girmiş, bizim arkadaşlar onu en öne taşımıştı. İşin garibi bu arkadaşların içinde ben de vardım. Yabancılar, kadına sırasını vermediği gibi kimse dönüp bakmamıştı bile. Lakin o gün biz küçük grubun boyunları ağrımıştı. )
Bundan daha beş on sene önce yediyüzelli kelimelik Türkçe kelime hazinesiyle program yapan ve adı duayene çıkan büyük TV spikerleri haberlerde dikkat çekmek için Türkiye’nin en uzun ve en cüce adamını oturtuyorlardı haber masasına. Bilmem hatırlar mısınız?
Bizler hala ağzından dev ateşler çıkaran küçücük panayır palyaçosuna ağzımızı açarak bakan çocuklarız. Hiç büyümedik dostlarım. Ellerimizi vicdanımıza koyup bir düşünelim. Bir şişe mürekkebin lekesini ufacık bir damla ile çıkaran çığırtkan satıcılar hep dikkatimizi çekmiştir.
Konu dikkat çeken ve büyümeyen çocuklardan açılmış ve oldukça uzamışken, ben şiire geçmek istiyorum. Edebiyat, şiir ve tüm sanat dalları insan refleksidir. Bir yansımadır. Bu sözümle bana gücenseniz kırılsanız bile son aylarda edebiyat defterimizde bilhassa şiir kalitesinde büyük bir düşüş görmekteyim. Ferdi olarak güzel bir trend çizen arkadaşlarım beni bağışlasın bu küçücük gayretler bu düşüşü engelleyemiyor maalesef. Bunun en büyük sebeplerinden biri bizim hala panayır meydanında ağzından dev ateş lavları çıkaran o küçücük palyaçoyu seyrediyor olmamızdan kaynaklanıyor.
Ağlayan şiirler görüyorum ilgi çekiyor
Gülen şiirler görüyorum ilgi çekiyor
Abuk sabuk şiirler görüyorum ilgi çekiyor
Farisi şiirler görüyorum ilgi çekiyor
İsyankar şiirler görüyorum ilgi çekiyor
Soyunan şiirler görüyorum ilgi çekiyor
Ama ilgi çeken büyüyen ve ön plana çıkarılan bu şiirlere baktığımda ; çok güzel boyanmış
Ve debdebeli görülen bu formatların içinde maalesef şiir adına hiçbir estetik bulamıyorum.
Ve altında onlarca övgü.
Eğer altında övgü yoksa üstünde kırmızı bayrak
Ben de sizlerden biriyim. Uçan kuşun kanadı kırılmasın diye övgüler yapmasam da eline sağlık dediğim anlar çok olmuştur. İtiraf ediyorum.
Elbette bizler arkadaşız. Güzel-bozuk şiirler, siyasi görüşler, övgüler, eleştiriler asla bu dostluğumuzu zedeleyemez.
Edebiyat defterini önemsiyorum ve burada yazan arkadaşların eğilimi dünya görüşü ne olursa olsun estetik yazdıkça yanlarındayım ve edebiyat defterinin uluslararası statüde değer kazanmasını yürekten arzuluyorum. Eğer bu defter büyürse içinde yaşayan herkes büyür. Bu amaçla yola çıkarak diyorum ki; bu bir sözdür.
Sıkı dur edebiyat defteri
Hangi sayfaya girsem seni eleştirmeye geliyorum.
Sizler de var mısınız arkadaşlar.
İlk önce benden başlayın
Ama öyle usulden olmasın
Sonsuz sevgilerimle