33
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2803
Okunma


bir omzu göklerde
bir omzu sürünür yerlerde
dağları tanrı yarattı ben tepeleri
eğreti durur da yine düşmez kepi
dilinde argo jargon mürekkebi
her akşam bir kıraathane peyleyip
nara atar racon keser küfreder
bıçkın ve savruktur kabadayı
omzunda abası
ne babası kalır milletin
ne anası
el ayak çekilince
iki bardak tavşan kanı çay kotarır çırak
gelip çöker
ustasının yanına
ve şöyle der
çayını yudumlarken
iki yigit bilirim ben bu memlekette
sadece ve sadece
biri sen
biri ben
peki çırak
çaycı olmayıp da
sentesi kaçık
bir şair olsaydı
şöyle derdi herhalde
ustasına
şiirini sunarken
iki şair tanırım ben bu âlemde
sadece ve sadece iki şair
biri sen
biri ben
geri kalanı
vesayir
Ne zaman derin bir uykuya dalsanız, battaniyenin püskülleri burnunuza dokunduğunda uykunuz bir anda kaçar ve makası bulup kesmek gelir içinizden mütecaviz püskülleri ve her ne zaman bir fatura bulsanız evinizin giriş holünde, hemen bir kâğıt kalem bulup hatırladığınız tüm borçlarla birlikte kayda alır ve aylık bütçeye başlarsınız ama bütçe çalışmanız belki de çoğu zaman bir hiciv şiiriyle noktalanır.
Elimde mevcut eski göz ağrısı şiirimi paylaşmak amacıyla girdiğim bu sitede birbirinden değerli dostlarla tanıştığımda, dostluklar ve şiir tutkusu tek ağrım oldu. Eğer mesleğimiz şoförlük olsaydı ve her akşam bir kahvede toplansaydık, bir yığın hatalı sollamalar ve çarpışmalar yer alırdı anılarımızda. Yine avcı olsaydık dünyada vurulmadık kuş kalmazdı. Tam aksine bizler şiir gönüllüleri olsak bile bu hatalı sollama çarpışma ve desteksiz atışlardan bazen kurtaramıyoruz kendimizi.
Maddi veya manevi açıdan rahatsız olduğumda nükteye başvururum. Nükteler hayatın sert koşullarını yumuşatır ve yaşamı çekilir hale getirir. Söz konusu salt şiir çalışması olduğunda ve tema yalnızlık gibi bir hüzünse yermelerden daha çok hüznü tatlandıran bir espriyi tercih ederim.
Bu günkü sohbetime çok anlama gelebilecek bir hiciv şiirimle başladım. Bu naçizane çalışmamın finalinde yer alan (biri sen biri ben) iki şair arasına kendimi asla koyamam. Eğer koysaydım bu çılgın bir düşünce olurdu. İnsanı insan yapan ritüel estetik duyguların insanı mükemmelliğe sürüklediğini ama insanın asla mükemmel bir varlık olamadığının bilincindeyim. Tanrı mükemmeldir ve asla şiir yazmaz, resim yapmaz, köşe yazıları yazmaz. Biz insanlar beşeri yanımızın eksikliklerini yazılarla kapatır, kasvetli karanlığımızı boyalarla boyar, bir kabadayı gibi nara atıp her sinirlendiğimizde küfür edemediğimizden veya buna yatkın ruhsal bir yapıya sahip olamadığımızdan mizahı seçeriz. Kaybettiğimiz kadını geri getirecek hiçbir kuvvet yoktur elimizde ve tutar bir hasret şiiri karalarız.
Bir yazı okunacak kadar olmalıdır diyor ve küçük bir anımla kapatmak istiyorum sohbetimi. Çünkü sizlerin de söyleyeceği çok şey vardır mutlaka.
İnsanlar kendini müzikle de anlatır. Üstelik müziğin dili tek ve evrenseldir. Resmin de öyle haksızlık yapmayalım.
1984 yılında Belçika Limburg madenlerinde 750-1500 metre yerin altında ve belediye otobüsü büyüklüğündeki kayaların altında ölüm dansı ustası başka bir deyişle, maden ustası olarak çalışırken, hafta sonları kitap okur, şiir yazar bazen de memleketten getirdiğim sazımla bir şeyler tıngırdatmaya çok hevesliydim.
Tuncelili bir arkadaşla tanışmıştık bir Türk Kafesinde adı Ali’ydi. Muhabbet esnasında bana saz çaldığını söylediğinde çok sevinmiştim. Ben de severim karşılıklı çalarız dedim. Beni arabasına bindirmiş ve soluğu doğru onun evinde almıştık.
Birer kahve içtikten sonra sedef işlemeli bağlamasını kucağıma verdi. Olmaz dedim ona iade ettim ve başladı çalmaya.
Aman tanrım dedim içimden, Zülfi livaleni’nin kendisi ile birlikte ekibi de gelse bu saundu yakalayamaz.
Muhteşem çalıyordu.
Sazını tekrar bana verdiğinde şöyle dediğimi asla unutamam.
Ali arkadaşım ben sana şaka söylemiştim. Ne anlarım ben sazdan cazdan. Eline sağlık sen gerçekten çok iyisin.
Ben bu defterde sevgili Rifati için bir ud şiiri yazmıştım ve finalinde demiştim ki Celali çalsa Rıfati söylese
Bir gün Rıfati bana bestesini gönderdi. Şimdi tüm arkadaşlarıma dinletiyorum. Öyle güzel çalıp söylüyor ki benim ud çalıyorum demem şaka olur onun yanında. Yine iddia ediyorum ki; piyasada ünlü birçok sanatçıyı havada karada sollar.
Rıfati dostum bir gün karşılaşırsak sakın udunu elime verme benim yazmam sadece şiir icabıydı.
Sen çal ve söyle!
Harikasın!
Sevgili dostlar sohbetimiz hepiniz içindi. Özel değildi.
Hepiniz harikasınız.
Bir gün şiir üzerine de konuşuruz.
Bugün yeteri kadar daldan dala konduk.
Sevgilerimle
C.Çalık