18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2781
Okunma
1962 sonbaharıydı. Köyümüzün ana yolunun her iki yanı iri ağaçlarla kaplıydı ve bu görünüm gelen ziyaretçilerin hayranlık duygularını kamçılıyordu. Babamın anlattığına göre, Köy Enstitüsünde yetişerek okulumuza Eğitmen olarak atanan Salih Bey beş yıl gibi kısa bir sürede köyümüzün çehresini de değiştirmeyi başarmıştı.
Ben birinci sınıfa gidiyordum. Elli hanelik köyde yüzelli kızlı çocuklu seksen öğrenci toplanıyorduk. O zamanlar köyde imece geleneği hakimdi. (1) Yollar, kanallar, köyün umumi alanlarının bakımı, boyası ve badanası imece usulu ile yapılırdı. Köyde elektrik bulunmamasına rağmen muhtar odasında manyetolu bir telefon vardı. Köye gelen misafirler köyün misafir odalarında ağırlanır. Köy kahyası konuklar için evlerden yemek alırdı. Köye gelen konukların bir kısmını köylüler alıp kendi misafirhanelerine götürürdü. İşte halkın birbirini sevdiği, yardımlaştığı, yerli malı haftasının kutlandığı böyle günlerde tanıştım Cumhuriyetle ben. Nenem medrese mezunu bir muallim olduğundan altı yaşında okuma ve yazmayı önceden öğrenerek çocukça bir gururla başlamıştım okul hayatına...
Cumhuriyet arefesinde üçüncü sınıfa giden ağabeyimle birlikte koyulduk tören hazırlıklarına. Okulda temsil verilecekti . Temsilde sahnelenecek piyesteki rolümü ve okuyacağım şiirleri birkaç solukta ezberlemiştim bile. (2) Ama bir sonraki gün için bayrak gerekliydi. Önce karata vuğun yumurtlamasını bekledim. Ardından sıcacık yumurtayı kaptığım gibi köy bakkalına giderek iki adet çizgili esercilik kağıdı almıştım. (3)
Ağabeyimde kırmızı kalem vardı. Ben de bayrak sapı olarak düzgün bir filiz aramaya koyulmuş ve bulmuştum da. Ama ne yazık ki o çocuk aklımla babamın ayva ağacına aşıladığı muşmula filizlerini kesmişim ki; sonradan babamla aram açılacak ve bana çok pahalıya mal olacaktı.
Özetle; ağabeyimle bayrakları kendimiz boyayarak yapmış ve saplarını da takmıştık. Akşam olduğunda yemekten sonra güzel annem -nur içinde yatsın- sofrayı yere yaymış ve üzerine temiz bir örtü sererek gaz lambasını da duvardaki yerinden indirerek sofranın üzerine koymuştu. Annem kömür ütüsüyle okul mintanlarımızı ve pantalonlarımızı ütülerken biz de ağabeyimle kâh piyesimize çalışıyor, kâh okulda sınıflarımıza asmak için süsler yapıyorduk.
Annem ağabeyimin ve benim lastik ayakkabılarımızı yıkayarak parlatmıştı. İkimize de sarılarak haydi oğullarım benim şöyle aslanlar gibi gür sesle okuyun sizi dinlemeye geleceğiz demişti.
Gün boyunca okul önünde ve içinde gösterilerimiz sürdü. Hiç firesiz bütün köylü yanımızda bizi alkışlıyor. Biraz zengin olanlar üzerimize şekerler saçıyordu. Gece okulda verilen temsil ve marşlar eşliğindeki fener alayından sonra hâlâ marşların etkisiyle asker adımlarıyla eve döndüğümüzde ağabeyim ve ben birer küçük kahraman gibi karşılanmıştık. Tabiki babam aşılarını kestiğim için beni cezalandırma arzusunu içinde saklı tutuyordu.
Salih Eğitmen gündüzleri bizi gece köylüleri okudurdu. (4) Hastaları tedavi ederdi. Çiftçiye ziraati, marangoza çivi çakmasını öğretti. Köye benim görmediğim ve babamın anlattığı beş yıl ile beraber on yıl içinde köyümüz avrupa standartlarında bir köy olmuştu. Hemen hemen hayatta öğrendiğim tüm pratik bilgileri Salih eğitmen öğretmişti bana. Sonradan öğrendiklerim küçük teferruatlar sadece.
Resim yapmasını, matematiği, dilekçe yazmasını, görgü kurallarını, kumaşları, yerli malı tanıtımını, parmakların tümseklerine bakarak ayın kaç gün çektiğini,
bir yığın elişini (kilim dokuma ve sepet örme dahil- ve aklınıza gelebilecek bir çok şeyi.
Övünmekle cumhuriyet olmaz. On kasımlarda yaprak savurup, duygusal konuşmalarla Atatürkçü olunmaz. Cumhuriyet çaba ister. Emek ister. Okumak ister.
Cumhuriyet yürek ister.
Ve cumhuriyetin Salih Eğitmenlere ne çok ihtiyacı var bugün.
Sevgili arkadaşlar. Ve değerli öğretmenlerim.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun
Sevgilerimle
(1) İmece: Halkın karşılıksız olarak yardımlaşma ile yaptığı işler
(2) Piyes: 1 veya 2 sahnelik tiyatro
(3) Esercilik kağıdı : Çizgili-çizgisiz dosya kağıdı
(4) Eğitmen : o zamnki yıllarda Öğretmenim anlamında Eğitmenim derdik