Adı Zehra
Adı Zehraydı. Güneyde küçük, geri kalmış bir şehirde oturuyordu. İkisi kız, biri erkek üç kardeşi vardı. Babası, Zehra daha beş,altı yaşlarındayken köyden şehre gelmişti. Adam önceleri tablacılık yapıyordu. Tablasıyla pazar yerlerinde sebze, meyve satıyordu.
İçkiye bağımlıydı babası. Bu bağımlılık işlerine de yansıdı. Epey bir zaman işsiz kaldı. Tablacılığı bırakıp halka tatlı satmaya başladı son olarak.
Zehra babasının baskısı yüzünden lise ikiye kadar ancak okuyabildi. Okulu seviyordu . Dersleri de iyiydi. Öğretmen olmak istiyordu. Edebiyat öğretmenine aşık olmuştu. Öğretmeninin evli, çocuk sahibi olması Zehranın duygularını engellemiyordu. Büyüleyerek dinliyordu edebiyat derslerini.
Zehrayı yaz tatilinden sonra bir daha okula göndermedi babası. Annesiyle gündeliğe, ev temizliğine çıkmaya başladı. Sabah annesiyle gecekondularından çıkıyor, yürüyerek işlerine gidiyor akşam üstü dönüyorlardı. Baba, karısıyla kızı çalışmaya başladığından beri çalışmıyor, meyhanede şarap içerek günlerini geçiriyor, sarhoş olarak eve geliyordu.
Anne, kız işten döndüklerinde , evde adamı sarhoş bir halde ya sızmış olarak ya da diğer çocukları elindeki sopayla döğerken buluyorlardı. Adam Zehrayı, diğer kardeşlerini, annesini yerli yersiz sopayla, soba şişiyle döğüyordu. Beş yaşındaki en küçük çocuğunun vücudunu kızgın demirle dağlayacak kadar gaddar, insanlıktan çıkmıştı.
Zehra, bu adamın kendi öz babası olduğuna inanamıyordu. Nefret kelimesi çok hafif kalırdı hissettiği duyguların karşısında. Bu hissin karşılığı bir kelime yoktu dağarcığında. Babasıyla konuşurken yüzüne bile bakmak istemiyor, bakışlarını hep kaçırıyordu. Babalarına “pislik” şeklinde hitap ediyorlardı kardeşler kendi aralarında. “Allahım ya bu pisliğin canını al ya da benim canımı” diye her gün dua ediyordu genç kız.
Adam ana kızın gündelikten kazandığı paraya hemen el koyuyor “- Bu para yetmez, bana daha çok para bulun” diye azarlıyordu. Gaspettiği parayı içkiye, sigaraya yatırıyor evi için tek kuruş bile harcamıyordu. Anne, kazandığı paranın hepsini kocasına kaptırmamak için eve gelmeden önce paranın az bir kısmını mahrem yerine koyuyor onu da ailesinin geçimine harcıyordu.
Adamın ev halkın yaptığı işkence, kötü muamele dozunu giderek artırıyordu. En fazla şiddeti Zehraya ve annesine uyguluyordu . Ana kızın vücutları işkence izleriyle doluydu.
Zehranın işe başlamasından beş altı ay sonra annesi: “-Kızım sen bu işi öğrendin. Ayrı ayrı evlere gidelim ki eve daha fazla para getirelim” teklifi yaptı kızına. Zehra teklifi kabul etti. Artık sabahları evden dışarı çıkıyorlar, Zehra annesini evlerine yakın otobüs durağına bırakıyor, kendisi yayan temizlik yaptığı eve gidiyordu.
Birkaç gün sonra annesinde değişiklikler görünmeye başladı. Eve süt, yumurta, et, çikolata türü ailenin daha önce tadını bilmediği gıda maddeleri getiriyordu annesi. Adam da değişiklin farkındaydı ama pek lafını etmiyordu. Çünkü karısı iki iç günde bir rakı, meze, sigara getiriyordu eve. Adam gelen rakıyı, sigarayı içiyor değirmenin suyunun nereden geldiğiyle ilgilenmiyordu.
Zehra annesine böyle bol parayı nereden bulduğunu soruyor ama tatmin edici bir cevap alamıyordu. Anne, zengin bir evde çalıştığını söylüyordu kızına. Ama annesinin bakışlarını kaçırmasından, gözlerinin dolmasından kötü şeylerin olduğunu seziyordu Zehra.
Zehra bir ay kadar sonra edebiyat öğretmeninin bir trafik kazası sonucu öldüğünü öğrendi arkadaşlarından. Bu olay zaten durgun yapıda olan kızı çok etkilemiş, adeta yaşayan bir ölü haline sokmuştu. . Ona olan aşkı hayata bağlıyordu. Artık hayatın hiçbir tadı kalmamıştı.
Karısının özel, lüks arabalarda görüldüğü lafları gelmeye başlamıştı adamın kulağına. Bir sabah karısı işe çıktıktan sonra arkasından takip etti. Karısı, mahallenin çıkışında kuytu bir yerde beklemeye başlamıştı. Dört beş dakika sonra lüks bir araba karısının önünde durdu ve kadını alıp uzaklaştı.
Adam akşama kadar şehirde kızgın bir şekilde dolaştı. Akşam olunca eve gelmeden önce meyhaneye uğradı. Garsona yarımlık rakı sipariş verdi ve az suyla hızlı hızlı kafaya dikti.
İçkisini bitirdikten sonra sarhoş bir halde sendeleyerek eve vardı. Kapıyı Zehra açtı. Adam hiddetle :”- .rospu anan eve gelmedi mi hala ?” diye bağırıyordu.
On dakika sonra karısı eve geldi. Adam.”- .rospu nereden böyle? İyi …tirdin mi kendini?” diye bağırıyor, bir yandan da kadını dövmeye başlıyordu. Kadın, şiddetli yumruk darbeleriyle yere düşünce adam bu sefer mutfağa yöneldi. Döndüğünde elinde bir ekmek bıçağı vardı. Kadın can havliyle kapıyı açıp kaçmaya çalıştı ama birkaç adım atabildi. Adam kadını yakalayıp bıçağı hedef gözetmeksizin saplamaya başladı. Çocuklar çığlıklar atıyor,”-anne, anne “ diye bağrışıyorlardı.
Komşular bağrışmaları duyup geldiklerinde kadın kanlar içinde yatıyordu. Hastaneye götürürlerken kadın yolda, Zehranın kolları arasında hayatını kaybetti.
Zehra annesinin ölümünden sonra kardeşlerini bir komşusuna bıraktı, bir daha eve uğramadı . Bir iki gün sevdiği bir arkadaşının evinde kaldı.Daha sonra sokakları mesken tuttu Zehra. Gündüz avare avare, aç biilaç dolaşıyor geceleri şehrin mezarlığına geliyor öğretmeninin mezarının başında ağlıyor, mezarın yanındaki çam ağacının dibinde kıvrılarak uyuyordu. Yatağı sevdiği adamın yanıydı artık. Onun yanında huzurda hissediyor, korkuyu unutuyordu.
Sığınabileceği kimsesi yoktu. Annesinin bıçak darbeleriyle öldüğü an mütemadiyen gözlerininin önüne geliyordu. Annesinin fahişelik yaptığı küçük şehirde herkesce duyulmuştu. Gündeliğe de artık çağrılmıyordu.
Zehra açlıktan bitap düştüğü bir gün mahallelerine yakın bir markete gitti. Marketi yaşlı bir adam işletiyordu. Zehrayı şahsen tanıyordu adam. Genç kızı marketin önünden geçerken görüyordu çocukluğundan bu yana. “-Çok açım amca ama hiç param yok, noolur bir şeyler ver de karnımı doyurayım” diye yalvararak adamın gözlerinin içine baktı genç kız. Adam, sırıtır vaziyette:” Hallederiz kızım, başka türlü ödeşiriz seninle “ diyerek kızı marketteki küçük odasına geçmesini söyledi. Zehra adamın niyetini anlamıştı ama o an karnını doyurmaktan başka hiçbir şey düşünemiyordu. Açlıktan başı dönüyor neredeyse yere düşecek gibi hissediyordu kendini.
Adam kızı, odadaki koltuğa oturttuktan sonra marketin kapısına yöneldi. Açık yazan tabelayı ters çevirip kapalı tarafına getirdi. Sonra odaya geçti. Kızın iki elini masaya tutturup vücudunu öne doğru eğdi. Daha sonra arkasına geçip eteğini yukarıya sıvazlayıp kilotunu indirdi. Genç kız önce bir acı hissetti. Ama açlık duygusu acıyı da sıradanlaştırmıştı. Hissizleşmişti artık genç kız. Arkasında iniltiyle gidip gelen yaşlı adamı bir insan olarak değil bir cisim,bir yaratık olarak görüyordu. Erkekler, yok edilmesi gereken, insanlardan ayrı yaratıklar olarak kazınmıştı beynine Zehranın.
Zehra bu olaydan sonra kendisini farklı hissediyordu artık. Kendisini kendisi yapan bir şeyler uzaklaşmıştı. Sanki eski ruhu bedeninden ayrılmış; yeni ama duygusuz, hayvansı bir ruh yerleşmişti bedenine.
Zehra geceleri yine sevdiği adamın mezarına geliyor, onunla konuşuyor, toprağını okşuyordu. Onun da kendisini dinlediğini hissediyor, bununla huzur buluyordu.
Zehra bu sokak hayatında iki tana fahişe kadınla tanıştı sonraları. Fahişelik yapmaya başladı bu kadınlarla beraber. Annesi gibi kendisi de bir fahişe, bir .rospuydu artık. İçkiye, sigaraya, uyuşturucuya da başlamıştı. İlişkiye girmeden önce uyuşturucu alıyordu. Uyuşturucu içince karşısına sevdiği adam çıkıyor, seviştiği müşterisinin yerini sevgilisi alıyordu.
Akşam olunca her zamanki gibi mezarlığa gidiyor, sevdiğinin başucunda uykuya geçiyordu. Bir akşam yine mezarlıkta uyurken birden üzerine çıkmış birisinin külotunu indirmeğe çalıştığını görerek uyandı. Karşısında üç ayyaş vardı. Biri bir kolundan diğeri öbür kolundan ve ağzından tutuyordu . Üçüncü adam kilotunu indirmek için mücadele veriyordu. Üç dört dakika direnmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Kendini bıraktı. Üç adam sırasıyla sahip oldular genç kadına. Gözleri aşığının mezarına bakıyordu Zehra. Sevdiğine: “özür dilerim, affet beni” dedi, içinden kendinin duyacağı bir sesle.
Zehra yedi sekiz ay bu hayatın kahrını çekti. Bazı gün müşterisinden para alamadı, bazı gün dayak yedi, bıçaklandı. Uyuşturucuya iyice alışmıştı. Bu pis madde yüzünden iştahı kapanıyor gün geçtikçe zayıflıyor, bitap düşüyordu. Genç yaşta rengi solmuş, gözlerinin altı kararmıştı. Mezarlıkta ayyaşlar rahat bırakmadığından apartman boşluklarında geceliyordu.
Soğuk bir kış akşamı mezarlığa, aşığının başucuna geldi Zehra. Cebinden bir miktar eroin çıkarıp bir kaşığın üstüne döktü. Kaşığın altını çakmakla iyice ısıttı. Kaşığın üstünde fokurdayan maddeyi şırıngayla çekip sol koluna zerketti.
Birkaç dakika sonra soğuğu artık hissetmemeye başladı. Bir rahatlama duyuyordu tüm vücudunda. Sevgilisi karşısında beliriverdi birden. Kendisine gülümsüyordu. Elini uzatmıştı. Zehra da karşılık vermiş, elele tutuşmuşlardı. Yakınlarda bir yerlerden kuş sesleri duydu Zehra. Daha sonra kuşların kanat çırpınışları kulaklarına yayıldı. İlk önce sevgilisi bulanıklaştı daha sonra tamamen yok oldu gözlerinin önünden. Kanat sesleri de kesiliverdi birden . Kapkara bir sis bulutu ağır ağır yaklaştı . En sonunda ışık tamamen kapandı , yerini zifiri bir karanlığa bıraktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.