4
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
306
Okunma

Adı Sevgi’ydi.
Ama adıyla kaderi hiçbir zaman aynı cümlede durmadı.
Sevgi, yalnızlığı genç yaşta öğrendi.
Öğrenmek zorunda kaldı demek daha doğru olur.
Annesiyle babası ardı ardına göçtüğünde, evin içindeki saatler durdu.
Duvarlar susmayı, kapılar kapanmayı, geceler uzamayı öğrendi.
Eskiden dolu olan odalar, artık sadece eşya barındırıyordu.
Ses vardı ama ait değildi.
Işık yanıyordu ama iç ısıtmıyordu.
Henüz genç bir kızken, omuzlarına bırakılan sorumluluk bir yük değil,
bir gölge gibi çöktü üstüne.
Nereye gitse onunla geldi.
Sevgi o günden sonra şunu öğrendi:
Kimseye yaslanmadan yürümeyi.
Düşmemeyi değil…
Düştüğünde kendi kendine kalkmayı.
Sığındığı yerler, en çok yaralayan yerler oldu.
“Buradayım” diyenler, en erken gidenlerdi.
“Güvendesin” denilen her cümle, onu biraz daha savunmasız bıraktı.
Zamanla şunu anladı Sevgi:
İnsanı en derinden yaralayanlar düşmanlar değil;
yakın duranlardı.
Okudu.
Sessizce, kimseye yük olmadan, kimseye borçlanmadan okudu.
Üniversiteyi bitirdiğinde elinde sadece bir diploma yoktu;
uzun süredir taşınan bir yorgunluk da vardı.
Ama yılmadı.
Çalıştı.
Saygın bir işte emek verdi.
Masasına hep erken oturdu, geç kalktı.
Kimseye minnet etmedi.
Kendine bile.
İşe başladığı yıllarda, hayat bir kez daha sessizce yaklaştı.
Önce annesi gitti.
Evden değil…
hayatın içinden çekildi sanki.
Mutfağın kokusu eksildi.
Perdeler daha erken karardı.
Akşamlar konuşmamayı öğrendi.
Sevgi yasını tutamadan babasını kaybetti.
Bir mezar daha eklendi kalbine.
İki omzuna birden çöken yalnızlık,
onu bir gecede büyüttü.
O günden sonra sırtını kimseye dayamadan yürümeyi öğrendi.
Çünkü öğrenmişti:
İnsan bazen en çok “gel” denmeyen yerlerde üşür.
Zamanla etrafı sözlerle doldu.
İyi niyetli olduğu sanılan ama içi boş cümlelerle.
Bir masada, bir çay arasında, hiç tanımadan konuşanlar çıktı.
“Daha yaşın genç, bul birini. Hiç değilse yaşlanınca birbirinizin ilaçlarını verirsiniz.”
Bu cümle Sevgi’nin kulağında soğuk bir metal gibi çınladı.
O sevgi arıyordu;
ilaç listesi değil.
Bir başkası gözünü kaçırarak ekledi:
“Yol yakınken huzurevine git. Yalnızlıktan kurtulursun.”
Sanki yalnızlık bir bina,
kapısı kilitli bir oda gibiydi de
adres değiştirince geçecekti.
Akıl veren çoktu.
Omuz veren yoktu.
En çok da canını yakan, en yakın akrabalarının kapıları oldu.
Kapılar açılıyordu ama içtenlikle değil.
Eşikler soğuktu.
Çaylar aceleyle dolduruluyor, sohbetler erken bitiyordu.
Sevgi oralarda hep misafir gibi durdu.
Kan bağı vardı ama yer yoktu.
İşte o zaman anladı:
Akrabalık bazen sadece soyadında kalıyordu.
Hiç evlenmedi Sevgi.
İstediği karşısına çıkmadı.
Çıkanları da gönlüne yakıştıramadı.
Çünkü Sevgi, yarım sevilmeye razı olacak bir kadın değildi.
Bir bakışta şefkat,
bir susuşta sadakat,
bir cümlede vicdan arardı.
Bulamayınca da sessizce geri çekildi.
Yalnızlık, kalabalık hayal kırıklıklarından daha dürüst geldi ona.
Yıllar geçtikçe insanlardan uzaklaştı.
Vefasızlık, sevgisizlik, hoyratlık
kalbinin etrafına görünmez duvarlar ördü.
Ama kalbi taşlaşmadı.
Sadece yoruldu.
Emekli olduğunda herkes “dinleneceksin artık” dedi.
Oysa Sevgi en çok o zaman yoruldu.
Çünkü kalabalıklar çekilince,
geriye sadece sessizliğin sesi kaldı.
Ve o ses, bazen insanın içini acıtacak kadar yüksekti.
Şimdi Sevgi kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışıyor.
Küçük alışkanlıklarla tutunuyor hayata.
Sabah erken uyanıyor.
Pencereyi aralıyor.
Sokaktaki hayatı izliyor.
Çiçeklerin toprağını eşeliyor.
Akşamları aynı koltuğa oturuyor.
Kimseye yük olmamak,
kendine verdiği en büyük söz.
Ama geceleri…
Geceleri adıyla yüzleşiyor.
“Sevgi” diyor kendine,
“Bunca yıl sevgi görmeden nasıl bu kadar ayakta kaldın?”
En çok da şuna yanıyor:
Güçlü dururken,
bir kez olsun
“Gel, yoruldun” diyen çıkmamış olmasına.
Yine de kalbi kötü değil Sevgi’nin.
Kırgın ama kirli değil.
Yorgun ama vazgeçmiş değil.
Hâlâ bir yerlerde,
geç kalmış ama sahici bir şefkatin
onu bulabileceğine inanmak istiyor.
Belki de en büyük direnci bu:
Sevgi görmeden,
sevgiden vazgeçmemiş olmak.
Bu, Sevgi’nin hikâyesi.
Sessiz.
Uzun.
Gerçek.
Ve tanıdık.
Peri Feride ÖZBİLGE
23.12.2025