Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Rû //
Rû //

Kimlerdensiniz?

Yorum

Kimlerdensiniz?

18

Yorum

51

Beğeni

0,0

Puan

784

Okunma

Okuduğunuz yazı 14.12.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Kimlerdensiniz?


Benim gözümde sevgi, atınca geri gelen bumerang gibiydi. Sevdiğim herkes tarafından çok sevildim. Yalnız beni bir tek "O!.." sevmedi. Belki de ben, bir türlü ona sevdirmeyi becerememiştim kendimi...



Yaşları birbirine yakın iki oğlu vardı annemin. Abilerim olarak bilirdim onları, ufak tefek şeyler dışında çok münakaşamız olmazdı. Babam Necati Bey ya şehir ya da yurt dışında olurdu çoğu zaman. Yanından hiç ayırmadığı siyah deri iş çantası ve annemin hazırladığı küçük bir valizle bal köpüğü rengindeki seksen dokuz model arabasına atlayıp yola çıkar, aylarca da geri gelmezdi. Babam gider gitmez hemen aynı gün ben de onun arkasından evden uzaklaştırılıp ya Ankara’da yaşayan amcama ya da Artvin’deki halamlardan birine gönderilirdim. Sürgün edildiğim o günlerde bazen içime kötü bir his doğar, dışlandığımı fark ederdim.

Evim neresiydi? Ya, okulum? Yerim yurdum belli miydi? Bu soruyu en çok annem tatlı dilli olduğunda sorardım kendime. Nedense bu tatlı dil, babam bizimleyken ara ara ortaya çıkıp beni mutlu etse de bizden ayrıldığı gün baldan da tatlı olurdu!..

"Melek’ciğim, halan seni çok özlemiş. İlla gönder o güzel kızı bana. Gelsin, biraz da bizde kalsın!" dediğinde... Hep nemli bir duvara benzettiğim, göğüs açıklığından görünen terli teninin, o tuhaf kokusuna aldırmadan sevinçle annemin boynuna sarılırdım. O an köydeki evimizi, bin bir rica minnetle öğretmenin beni misafir öğrenci olarak kabul ettiği sınıfımı, kuzenlerimle birlikte sularla oynadığımız çeşmeli bahçemizi aklıma getirir çoğu zaman soba yanmasa da oradaki aile sıcaklığını düşünmek içimi ısıtırdı.

Galiba sevgi ve özlem kardeşti. Özlemeyi bilirdim de özlenmenin ne demek olduğunu bana halam öğretmişti. O da bir anneydi ve onun kokusu genzimi hiç yakmazdı. Mis gibi kokardı halam; biraz sıcak ekmek biraz da kitap gibi... sarıldıkça sarılasım gelirdi. Anneme, "ben de halamı çok özledim," dediğimde ellerimi biraz sertçe omuzundan düşürüp derin bir ’’oh’’ çekerdi. Hazırlanıp kapı önüne çıktığımızda günlerden hep pazara denk gelir, saçlarım hep ıslak, elimde hep kocaman bir torba olurdu. Önceden ayrılmış biletimle apar topar otogara varır ardından muavinin o buz gibi ellerine teslim edilirdim. Koltuğuma yerleşip camdan bakarak annemi son kez görmek istediğimde otobüs yavaş yavaş hareket eder sürekli burnumu sızlatan nemli duvar kokusu çoktan ortadan kaybolur yerini muavinin yolculara ikram ettiği limon kolonyası alırdı. Küçücük avuçlarımı dolduran kolonyayı yüzüme ve başıma sürdüğümde sevgi ve özlemin bir kardeşi daha olduğunu öğrenmiştim. Adı, sızım sızım sızlayan vicdandı. Halamın, babamın yokluğunda sırf eziyet görmeyeyim diye beni yanına çağırdığını şimdi daha iyi anlıyordum.

Babam, maddi durumu oldukça iyi, Avrupa görmüş medeni bir adamdı. İstanbul’daki evimiz o dönemin şartlarına göre çok konforlu ve güzeldi. Etrafımız eski gecekondularla doluyken, biz iki katlı tertemiz, yeni bir binada otururduk. Büyükçe bir balkonumuz vardı. Annem şimdi çoktan o balkona çıkmış, elinde kahvesiyle aşağıdakilere yukarıdan bakıyor ve benim tadını bile bilmediğim Alman çikolatalarından bir ısırık alıp ağzını şapırdatarak kirli sularını kapı önüne döktükleri için komşumuz Hatice Ablayı azarlayıp kapışıyor olmalıydı.

Bizim güzel bir küvetimiz, büyük tüple çalışan termosifonumuz vardı. Leğende hiç yıkanmamıştım. Genel olarak da küçük yaşlarımı düşündüğümde yapış yapış saçlarımın suyla çok az temas ettiğini hatırlıyorum. Annem, halama ya da amcama göndereceği gün, sırf mikroplarım ölsün diye kaynar sularla küvette yıkardı beni. Birkaç gün sonra kabuklanan saç derim pul pul dökülüp kaşınmaya başlayınca halam ellerimin neden sürekli başımda olduğunu sorar ben de cevap veremezdim. Annemin sıcak su ayarını kontrol etmeden başıma fıskiyeyi dayamasıyla haşlanan kafa derimin acısıyla sıkı sıkı bastırılarak kafama sürtünen saç tarağımın oluşturduğu tahrişe "ah" bile diyemezken,
"Aman Melekciğim! He, mi benim güzel kızım, sakın yaramazlık edip burada olan biteni anlatma, halanı bıktırma!.. Abilerini, şu gariban anneni şikâyet edersen halan ağlar sonra. Halanı üzüp ağlatırsan da seni geri postalar. Sakın ha!.. Ben, halan sevinsin diye yolluyorum seni. Onu üzesin, geri gelesin diye değil, anladın mı güzel kızım?" sözleri karşısında ne diyebilirdim ki...

Dört tur çevirip ıslak saçlarıma doladığı kancalı lastikle saçımı değil, dilimi bağlıyordu sanki. Otobüs tıngır mıngır hareket ederken, cama yasladığım başımın derdiyle gözlerimden süzülen yaşlardan çok, halama ne cevap vereceğimi düşünüyordum şimdi.

O sabah, otogarda çok beklemiştim halamı. Yazıhanelerden birinden pos bıyıklı bir amca üşümeyeyim diye beni içeri almış sıcacık portakallı oralet ikram etmişti. Sormuştu bana "kimlerdensiniz?" diye. Ben, kimlerden olduğumu bilmiyordum.

Almanya’daki babamlardan mıydım? İstanbul’daki annemlerden mi? Artvin’deki halamlardan mı ya da Ankara’daki amcamlardan mı? Kimlerdendim ben?
Aidiyetimi ilk kez bir otogarda, yabancı bir adamın yazıhanesinde kimsesiz ve çaresiz kalmışken sorgulamıştım. Nereye aittim?

Hayatımda içtiğim en lezzetli portakallı oraletin boş bardağını sehpanın üzerine bırakırken halamın o an kapıda görünmesiyle kimlerden olduğumu anlamıştım. En zor zamanlarımda hızır gibi imdadıma yetişen halamlardandım.

- Birinci bölüm sonu -

Halamın Sihirli Değneği / Kimlerdensiniz?

EbRuAsya//


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kimlerdensiniz? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kimlerdensiniz? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kimlerdensiniz? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
ŞÜKRÜ ATAY
ŞÜKRÜ ATAY, @sukruatay
15.12.2025 21:33:56
Güne son derece yakışan etkileyici öykü paylaşımınız için gönülden kutluyorum tebrikler efendim.
Kaleminize ve duygu dolu yüreğinize sağlık diliyorum, ilhamınız daim olsun her zaman.
En kalbî selam ve saygılarımla.
Esenlikler ve nice güzel paylaşımlar dileğiyle.
Ramazan Boran 1
Ramazan Boran 1, @ramazancboranc1
15.12.2025 16:46:55
bir çocuğun gözünden dünyaya dokunmak,
aidiyetin sıcaklığını hissetmek ve kendi kimliğimizin kırılgan parçalarını fark etmektir.
bir yudum portakallı oraletin sıcaklığını, bir otogarın yalnızlığını, babanın ve annenin araladığı mesafeyi hissettiren bir pencereydi.

babanın yokluğu, annesinin tatlı dili, halasının sıcak kokusu ve elindeki kocaman torba..
hepsi birer işaret fişeği gibi o çocuğun içindeki cevapsız soruları aydınlatıyor.

kelimelerle sarıp sarmalayan,
yaşamın küçük detaylarını büyük bir incelikle gözlemleyen bir yazar ve şairsiniz.

gününüz kutu olsun Ebru hocam.
saygı ve selamlarımla.
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
15.12.2025 14:16:51
hocam çok anlamlı bir çalışma okudum kutluyorum
Yahya İncik
Yahya İncik, @yahyaincik
15.12.2025 12:38:07
EbruAsya kalemine yakışan yeni Novella tebrikler bakalım ne sürpriz bekliyor okurunu, bekleyip okuyacağız.
elif.kurt
elif.kurt, @elif-kurt
15.12.2025 10:59:40
Bu yazı öyle akıcıydı ki bir çırpıda okuttu kendini, meleğin o saçlarını okşadı yüreğimiz, ona sarıldı, iyi ki halası vardı, bazı çocukların halası dahi yok:(

Çocuklar bambaşka bir dünya, hem içlerinde kocaman hem dışlarında küçücükler, onlar olmasa bu dünyanın güzelliği kalmaz sanırım,

Harika kalemini tebrik ederim, gerçek gibiydi , bu kadar içten yazabilmen, yaşamış gibi harika bir başarı.

Yüreğine sağlık Ebru şairem, çokça sevgimle.
Larmina.
Larmina., @larmina-
15.12.2025 10:04:46


Duygusal gerçekçi yaşanmış yansımalar geçmişten
İllaki farklı farklı olsada hikayelerimiz bir çoğumuzun

Devamını okumak dileğiyle tebrikler arkadaşım 🌺
Beyzade
Beyzade, @beyzade2
15.12.2025 09:34:44
Tebrik ederim. Saygılarımla.
Sevil Sev
Sevil Sev, @sevil-sev
15.12.2025 07:48:48
Çocukluk, zamanın içimize bıraktığı ilk izdir.
Unutuldu sanılır ama silinmez; sessizce büyür, geleceğin duvarlarını örer.

Bir çocuğun gördüğü şefkat, ileride kendine açacağı kapının anahtarıdır.

Kırık geçen yıllar, ruhun odalarında yankı bırakır.
Bu yüzden mutlu bir çocukluk, yalnız geçmişin değil, sağlıklı bir yarının da nefesidir.

Tebrikler günün seçkisine..💐
Wieslaw
Wieslaw, @wieslaw
15.12.2025 05:42:18

insan bazen bir eşyaya uyanır. yani korkunç. yani göğsüne konmuş bir ağırlıkla, yer kabul etmeyen bir bedenle, gök tarafından da reddedilmiş gibi. ne yer ister seni, ne gök. sürgünlük dediğin şey çoğu zaman bir coğrafya değildir; bir bakıştan dışarı itilmektir. anlayamazlar. anlayamazsın. anlamazlar. tanrı eşiğinde bekleyen çok insan gördüm. ***dı hepsi. ellerinde dua değil, suskunluk vardı. çünkü bazı dualar çok ses yapar, bazı suskunluklar ise kanar.

bu çağda insanın başına gelen en ağır şeyi, sevilmemek değil; yanlış sevilmektir. bir çocuğu, bir kadını, bir kenti, bir acıyı… her şeyi yanlış yerinden tutuyorlar. sonra “niye kırıldı” diye soruyorlar. kırılmak bir kusur değildir; eşya olmanın tabiatıdır. vicdan dediğin şey bir erdem değildir artık. birr yaradır. üstüne basmamayı öğrenmiş kalabalıklar arasında, kanamaya devam eden bir yara. herkes biliyor. herkes görüyor. ama kimse eğilmiyor. çünkü eğilmek insanı küçültür sanıyorlar. oysa insan, eğilmediği için küçülür.

gökyüzü eskiden yukarıdaydı. şimdi atm önlerinde okunuyor saba. desibeli yüksek, manası düşük. iman dediğin şey çoktan bir ses ayarına dönüştü. inandım. iman ettim. her şey yalan. dokunursan yakıyor. ateş bu artık; ısıtmıyor, yakıyor. aşk bir zamanlar sığınaktı. şimdi açıkta kalmış bir yaradır. dudaklara yapışmış bir tebessüm gibi; içinde ölümle sevişen bir tebessüm. her salise biraz daha eksilir. herkes kendi yalnızlığını kibirle parlatıyor. kibirli yalnızlıklar çağındayız. kimse kimseyle başlamıyor; herkes kendisiyle bitiyor.

ölüm mü? ölüm çok terbiyeli artık. yüksek sesle gelmiyor. bir fotoğrafın siyah beyaz yerinde bekliyor. herkes bir buluta gizleniyor, sonra kendi geçmişini özlüyor. en çok da hiç yaşanmamış olanı. insan kendini bir eşya gibi hisseder bazen. soğuk. sessiz. kırılabilir. ama bilmezler: eşya olmak, bu çağda insan kalmanın son biçimidir.

tanrı nerede diye soruyorlar. yanlış soru. tanrı nerede değil; kimlerin yanında sorusu asıl mesele. çocukların kurutulamadığı yerlerde yok. kadınların sesinin morg ipliğiyle mandallandığı yerlerde yok. ama kürsülerde var. ekranlarda var. etiketlerde bol. susmak artık masumiyet değil. örgütlü bir suç ortaklığı. konuşanlar deli. susmayanlar tehlikeli. o yüzden herkes eşya olmayı seçiyor. eşya konuşmaz. eşya hatırlamaz. eşya direnmez.

ama insan… insan bazen yine de dayanamaz. bir yerinde hâlâ kardelen bahçesi vardır. külliyen zemheri olsa bile. yağmurda karga yavruları dalar odasına. hotel madımak çalar. annenin üşüyen yüzü düşer aynaya. ve münzevi bir adam, bir anlığına da olsa, ağlayabilir. özür dileriz sonra. hayattan. kendimizden. geç kaldığımız her merhametten. çünkü biliyoruz: her şey yalan olabilir. ama vicdan, yalan söyleyemeyecek kadar çıplaktır.

kimlerdensin diye sorduklarında, uzun uzun anlatma. sadece şunu söyle:
ben, vicdanını kaybetmeyenlerdenim.

dağılın lütfen !!!!


ŞuLeCannn
ŞuLeCannn, @sulecannn
15.12.2025 02:48:27
Okurken hüzünlendim sevgili Ebru. O an tıpkı senin yazdığın gibi en renkli, en güzel ve lezzetli şey oralet geldi. Limonlu ve portakallı iki çeşit olurdu bizde. Düşündüm içine atsak bütün kederleri, eksik sevilmeleri, eriyip gider mi o bir bardak içecekle? İnsan zulmetmemeli ve zulme de itiraz edebilmeli. Ama bizlerin gözleri açıldığında artık kırklandık( yani sesimizin olgunluğa eriştiği evre) gibi hissediyorum. Zulme alıştık hatta bazı insanlarda bu, uğradığı kötülüğü sonrakine aktarmak olarak tecelli ediyor bir kısır döngü olarak. Bağırmanın, hakkını aramanın öğretilmediği bilakis bastırıldığımız bir çağdan çığlık çığlığa bir evreye geldik. Artık evlat anaya, öğrenci öğretmene, memur amirine meydan okuyor. Yine terazide bir şeyler dengesiz. Bu topraklarda analara, cici ana, üvey ana lakabını takıp onlardan dört dörtlük performans bekleyen de yine bizleriz. Ama neydi esas olan? Vicdan ve merhamet, şefkat değil miydi? Kan bağı hükmünü yitiriyordu bunlar olunca. Yüreğinden öpüyorum. Kalemine sağlık. Ne kadar içten yazıyorsun. Sevgiler, selamlar ve çokça tebrik ediyorum rû.
Aren-
Aren-, @aren-
15.12.2025 00:09:38

“Kahraman anlatıcı” diliyle hayatın içinden bir hikâyeye tanık olduk. Otobiyografik bir yazı olduğu için anlatıcı ne hakim ne de gözlemci bakış açısıyla yazılabilirdi.

Kahramanımız Melek’in yaşantısı; iç monolog tekniğinin yer yer kullanımı: “Sevdiğim herkes tarafından çok sevildim. Yalnız beni bir tek ‘O!..’ sevmedi.” İşaret edilen bu adılın daha giriş cümlesiyle yine de sevilmemenin kendinden kaynaklı olduğunu dillendirirken aslında, sosyolojik boyutta nedenlerin ana temeline bizi yönlendirmekte yazar.

Dikkatli bir okuyucu ikinci paragrafın giriş cümlesinden: “Yaşları birbirine yakın iki oğlu vardı annemin. Abilerim olarak bilirdim onları, ufak tefek şeyler dışında çok münakaşamız olmazdı.” Kahramanımız Melek’in Annesinin ve kardeşlerinin öz olmadığını anlayabiliyoruz. Paragrafın devamında:” Babam gider gitmez hemen aynı gün ben de onun arkasından evden uzaklaştırılıp…” akrabalarına sürgün edilircesine gönderilmesini okuyoruz… Acıyan bir tatla...

Diğer dikkat çeken paragraftaysa: "Aman Melekciğim! He, mi benim güzel kızım, sakın yaramazlık edip burada olan biteni anlatma, halanı bıktırma!.. Abilerini, şu gariban anneni şikâyet edersen halan ağlar sonra. Halanı üzüp ağlatırsan da seni geri postalar. Sakın ha!.. Ben, halan sevinsin diye yolluyorum seni. Onu üzesin, geri gelesin diye değil, anladın mı güzel kızım?" Kahramanımızın çocuk yaşta olduğu ve toka metaforuyla aslında dilinin bağlandığını vurgulaması yaşadığı baskının vurgusudur biz okurlara…

Şimdilik bu kadar yeter diyelim Ebru Hocam. Dikkatimi çeken Karakterin isminin “Melek” oluşu ki nice melekler var gerçekte günahsız ama tüm günahları üstlenip yine de etrafına kıyamıyorlar. Kimim sorusunu sorarken dahi kimsesizliğine “Kimlerdenim” sorgusuyla cevap arayan bilse de cevaplamayan o koca yürekli insanlar: bizlerdensiniz asıl onlar kimlerden?

Selam ve saygıyla sürçü lisanımız affola…

Ve... Gün seçkisini tebriklerimle...
C.Mıhcı
C.Mıhcı, @c-mihci
14.12.2025 22:55:15
Ne çok benzer şeyler,hayat işte..

Güzel bir öykü yazısı

Kutlarım
Sevgiyle .
Serkan BOL
Serkan BOL, @serkanbol
14.12.2025 22:19:32
Doğduğu yerde mutlu olamamak bazılarının kaderinde vardır . O zaman merhamet ve sevgi arayışı oluşur.

Devamını merakla bekliyoruz.

Kaleminize yüreğinize sağlık Ebru Hanım.

Saygılarımla...
Sevay
Sevay, @sevay
14.12.2025 21:59:55
Çocukluğun içinden konuşan çok güçlü bir aidiyet ve vicdan anlatısı.
Sevgi, ihmal ve suskunluk satır aralarında ağır ağır büyüyor.
En etkileyici yanı, “kimlerdensiniz?” sorusunu bir kimlik değil, bir yaraya dönüştürmesi.
Annenin sesiyle susmayı öğrenen bir çocuğun, halanın sessiz şefkatinde kendine yer bulması çok etkileyici.

Zaman zaman bizlerinde kendimize sorduğumuz bir soru belki de.

Sevgiyle; umarım devamı umut ve sevgiyle sayfayı yeşertir.

Bedri Tokul
Bedri Tokul, @bedri-tokul
14.12.2025 21:38:55
Sevgili Ebru.
Senin kimlerden olduğunu bilmek bizler için
Önemli olmaya bilir.

Ama biz senin edebiyatı bilen, Türkçeye hakim, yazdığı yazıları, şiirleri beğenilen zevkle okunan
Nadir yazarlardan biri olduğunu biliyoruz.

Devamını merakla bekliyoruz.
Selamlarımla...

.


,
neneh.
neneh., @neneh-
14.12.2025 21:31:15
Takipteyim.Merakla bekliyorum mahir kaleminizi izdüşümünü.Muhteşemdi öykü.
Süphan
Süphan , @suphan
14.12.2025 21:05:18
Öykünlerin gerçek yaşamla mutlaka bir ilintisi oluyor. Biraz “ beni de anlatıyor, bende buna benzer şeyler yaşamıştım, bu duygu harmanında benimde ruhum ezilmişti…” dediğimiz öyküler.

Burdaki ana karakter olan meleğin gerçek anne sıcaklığını, anne dediği insandan değilde halasından aldığını söylemesi çok düşündürücü.
Öykünün bu bölümünde henüz halasının evine daha varmadan, halasının o şefkat, sevgi kokan anne vasfının yansıtılması…

Melek karakterinin daha o minicik yaşında, bahanelere yüklenilerek halasına gönderilmesi, meleğin annesinin, meleğe karşı duygusuz davranmasının sırrını insanda merak uyandırıyor.
Öykünün devamını merak ediyorum..
Okurken çok duygulandım..

Usta kalemine sonsuz tebriğim ve sevgimle
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL