13
Yorum
49
Beğeni
0,0
Puan
1127
Okunma
Dört gündür hep aynı saatte gelip aynı saatte çıkıyorum buradan. Tuhaf tuhaf bakıyor yüzüme garsonlar. Hafta içinin tenhalığı arasında alıştılar galiba bana... Artık sormuyorlar bile ’’Ne arzu edersiniz? Diye. Tam karşımda sevgi dolu bir çift bakış istiyorum desem... Şöyle tam ortaya da en sıcağından karışık sarılış... Yanında gamzesiyle tadına doyulmayan nefis bir muhabbet rica ediyorum desem... Anlamazlardı ki!... Fincanım boşaldıkça kahvemi getirip masama bırakıyorlar.
Gözlerim durmaksızın bir pencereyi bir de kapıyı tarıyor. Vakit geçiyor. İnsanlar geçiyor. Ne çok kadın var birbirine benzeyen... Umudum, sürekli tedirginliğimle yer değiştiriyor. Her geleni o zannedip heyecanla yerimden fırlıyorum. Sonra memnuniyetsiz bir oturuş kaplıyor sandalyemi. Sık sık elime alıyorum çaresizlik ve özlemi. İkisi bir arada olmaktan öyle memnun ki... Birbirine sımsıkı yapışarak yakışıklı görünen en olumsuz bütünlük. Bunlar neden birbirinden kopmuyor? Ayırmaya gücüm yetmiyor.
Uzakları yakın edemeyen telefonumu masanın üzerine bırakıyorum. Ne onun sesi bana ne de benim sesim ona ulaşabiliyor. Bu derece kısıtlanmak, bu özgürsüzlük canımı çok acıtıyor. Hangi devirde yaşıyorduk, nedendi bize yapılan bunca eziyet? Yıl olmuş iki bin yirmi beş. İnsanlar, kiminle konuşup görüşeceğini kiminle yaşayacağını pek âlâ kendisi seçebilir. Hele bir de üniversite okumuş meslek sahibi de olmuşsa... Bu ayrımcılığı anlayamıyorum hiçbir zaman da anlamayacağım.
İyi ki gördüm geçenlerde eski mahalleden tanıdığım komşumuzu. Nasıl da elim ayağıma dolaşmıştı. O minibüs de bazen beklersin gelmez, tam iki çift laf edeceğiz geleceği tuttu. Telefon numarasını bile alamadan binip gitmek zorunda kalmıştı. Gerçi derdimi anlatabilecek kadar konuştuğuma da şükür! Hiç denk gelmeseydik nasıl haber yollayacaktım.?
Benden sonra ses soluk kesilmiş, çıt çıkmamış mahallede. Sözü de geçmemiş ki garip anamın. Ortayı bulamamış. ’’Yalnız olduğundan emin olsam mutlaka giderdim yanına’’ dedim. Aylar sonra benim iyi olduğum haberini alınca içi rahatlamıştır. Çağrıma kulak vermiş midir? Peki ya evden çıkabilmiş midir? Bir saatim kaldı, bugün de gelmezse yarına Allah Kerim...
Saatlerdir oturuyorum. İçtiğim sayısız çay, kahve... Hiçbir şey yemedim. O gelince en sevdiği şeylerle donatacağım masayı. Menüye baktım. Çeşit çeşit tatlılar... Çikolatalı pasta da var. Bayılır o. Her doğum günümde yapardı bir de lezzetli olurdu ki parmaklarımı yerdim.
Ah... Gelsin, yeter ki gelsin. Burayı beğenmezse kebapçıya götürürüm onu. Hatta boğaza, balık yemeye götürürüm. Yeter ki fırsatını bulup çıkabilsin evden. Zebani gibi dikilmiştir başına kocası. Aşktan anlamaz, sevgi nedir bilmez! Komşuyla konuşurken yakaladıysa nefes bile aldırmaz.
İnsan, ne tuhaf varlık. Zor, oyunu bozuyor. Beş dakikacık bile olsa onu görmeye razıyım. Öyle özledim ki... Doyar mıyım? Hayır, asla! Keşke hep birlikte olsak. Ama işte bu kadarına bile razı olmak. Allah’ım!.. Ne günlere kaldım ya rabbim!.. Sanki katil olmuşum, kötü yola düşmüşüm, bulaşıcı hastalık taşıyorum. Altı üstü kendi seçtiğim, sevdiğim biriyle evlilik yaptım. Bu bedel, bu uzak duruşlar çok ağır. Babamın istediği adama gönül vermedim diye evlatlıktan reddedilmek çok ağır. Ne çok sevgi fakiriyiz.
Annemi görmek istiyorum ve göremiyorum. Yasaklar altında eziliyorum. Bunalıyorum. İçimde bir his var. Bugün gelecek. Doya doya sarılacağım ona.’’ Tam bir ay; hafta içi, her gün, saat birden altıya kadar bekleyeceğim’’ demiştim komşuya. Hangi anne evladından vazgeçebilir? Bugün olmazsa yarın, olmadı diğer gün, o da olmadı başka bir gün... İllaki gelir. Çarşıya, pazara diye çıkar mutlaka gelir..
EbRuAsya//Süphan
Ortak Çalışma