Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri

TARÇIN KOKULU MUHABBETLER...

Yorum

TARÇIN KOKULU MUHABBETLER...

6

Yorum

21

Beğeni

0,0

Puan

395

Okunma

TARÇIN KOKULU MUHABBETLER...

TARÇIN KOKULU MUHABBETLER...


Bazen insan çocukluğun küçük evlerine, eski pencerelerin ardına saklanmak ister. O evlerde mutfağın köşesinde annemin tarçınlı sütlaçı dururdu; ya da bir kış gününün üzerine hafifçe serpiştirilmiş tarçın kokulu aşuresi… Ama kokudan öte, o anların ruhu vardı. Bir yudum çay, bir parça kömbe ve sedirdeki konuşmalar… Hepsi sıradan görünürdü belki ama içimi doldururdu sıcacık.

Tarçın, sadece bir baharat değildi; bir bağ kurucuydu. Göz göze gelmeden bile bir cümlenin içinden geçer, bir gülüşün hafifliğinde gezinirdi. Bir arkadaşın saçına takılan tarçın taneleri gibi… Bazen sessizlik yetiyordu ama yine de konuşurduk işte. Uzun uzun… Birbirimizi anlatmak için değil, birlikte olmak için.

Çocukluğumun taş duvarlı evimize geldiğimde, pencere önündeki sedirde , babannem, ablası Nazik halamla oturur bulurdum zaman zaman … İkisinin de daha çocuk yaşlarından beri, gözlerinde yılların ağırlığı, yüreklerinde kayıpların acısı okunurdu. Çeşka çiftliğinde doğmuşlar; toprağın kokusu, samanın dili, rüzgârın hafifliği sinmişti sanki üzerlerine. Çeşka, anlatıldıkça büyüyen bir evrendi bizim için,her köşesi muhabbet, her adımı hatıra doluydu.

Bazen kaybettikleri ağabeylerini anarlar… Bir anda sesleri titrer, gülüşleri hafifçe çözülür. Hem ağlar hem gülerlerdi. Tarçın kokusu mutfaktan gelen
sütlaçta, sıcak ekmekle ve yarım cümlelerle karışır; odanın içinde dolaşırdı. Ben ise sessizce dinlerdim. Her kelime, her kahkaha, her duraksama bir mucize gibi doldururdu içimi.

Ben ders çalışır gibi yapardım. Ama aslında onlar konuşurken ben büyürdüm. “Hatırlıyon mu bacıııımm, yağmur yağıyordu bir günde ,biz gaybolduk ta , Müzafer dayım bulmuş yerimizi, ağam çok kızdıydı emme heçde gıyamadıydı sona gurban ulduğum… " Kitaplarımın sayfaları titrerdi sanki; kelimeler kulak kabartırdı.

Onlar konuşmaya başlayınca yaşları küçülürdü. Nazik halamın çatlak kahkahası bir anda genç bir kız neşesine döner, babanem dizlerine vura vura “Ay bacııım, hatıllıyon mu?” diye söze girerdi. O “bacıııım” hitabı bile şefkatle kurulmuş bir köprüydü.

Çeşka çiftliği, benim için hep eski masalların durduğu bir sandıktı. Soğuk sabahları, toprak kokusunu, çocuk sıcaklığını anlatırlardı. Samanların arasında saklanan sırları, toprak yollara düşen gölgelerini… Ben o an ders değil; onların çocukluğuna dokunurdum nazikçe incitmeden.

Sonra muhabbetin düğümü gelirdi. Hep gelirdi kaybettikleri ağabey… Odanın içinden tarçın kokusu bile çekilir, yerine derin bir nefesin hüzünlü yarası havada asılı kalırdı .

“Ah Esat ağam…” derdi babanem. “Bir gülerdi ki ev çiçek çiçek açardı .”

Nazik halam başını eğer, sesi incelirdi: “Biz ondan sonra hiç tam gülmedik ki .” der ağlardı.

Çocuk hâlim anlamazdı ama hissederdi. Bazı acılar konuşuldukça hafifler, bazıları ise konuşulduğu yerde derinleşir.

Bir kahkaha gelirdi ardından. Bir şaka… Hüzünle neşenin yan yana durabileceğini o zamanlarda öğrendim. O denge insanı hem kavurur hem de ayakta tutarmış o zamalar anladım.

Babanem bana seslenirdi sonra: “Kızım, sen dersine bak. Kulağını bize verme ayııppp.”

Ama o cümle aslında şunu söylerdi: “Bak, bunları sakın unutma.”

Ben de ders çalışır gibi yapar, sobanın yanında oturup onların her kelimesinin altını çizerdim.

Nazik halamın sesi, çocukluğumun en tanıdık fon müziğiydi.
Ben bir mindere oturur, defterimi açar, matematik problemlerini yenmeye çalışırken, onlar sedirde eskinin tarçınlı kış akşamlarını yeniden kurarlardı. Sanki sobanın üstünde kaynayan tarçınlı su, o odada konuşulan her hatıraya kendi sıcaklığından bir parça bırakırdı.
Onlar madalcıydı, hani o uydurma masallar. Yani demem o ki masallar bile tarçın kokardı. Bir anlatmaya başlarlar , kırk haramiler bile kendi masalından çıkıp gelirlerdi.

Bazen Nazik halamın sesi yükselir, “Hatıllıyon mu Feride?” derdi.
Bazen babanem hafifçe iç çeker, “Unutulur mu hiç bacım?” diye cevap verirdi.

Seslerindeki o tuhaf kırılmayı ben daha o zamanlar tam anlamazdım;
gülmekle ağlamak arasında bir çizgi olur ya, insanın sesi aynı anda iki duyguyu taşır mı , taşıyordu işte…
Onlarda hep o vardı. Çocuk aklımla anlam veremezdim ama kalbim o kırılmayı hep hissederdi. Serde duygusallık varsa , sende onlarla kırılıp dökülüyorsun onlarla.

“Çeşka Çiftliği başka yerdi,” derdi Nazik halam.
“Toprak bile insana dosttu orda. İnsan insanı yoranından değilde, yarasından tanırdı.”

Ben kalemimi bırakır, başımı kitabın üstüne koyar, seslerini daha iyi duyabilmek için sessiz sessiz kulak kesilirdim.
Onların bana fark ettirmeden anlattığı bütün dünya, ders kitaplarımdan çok daha öğreticiydi.

Babanem bazen kahkaha atar, bazen “Aah aah o Esat ağamın telaşı yok muydu?” diye dertlenir, bazen bir ismin arkasından sessizlik çökerdi.
İşte o sessizliği çok seviyordum.
Çünkü o sırada odada bir ağırlık olur; tarçın kokusu, sanki bir annenin yumuşak eliymiş gibi mis gibi sarardı hepimizi.

Onlar konuşur, ben büyürdüm.
Her cümleleri bir merhem, her kahkahaları yeni bir ders…
O gün muhabbetleri birinin elinden düşürdüğü tespihin taneleri gibi dökülür, yuvarlanır, odanın dört bir yanına dağılırdı.

Ben, çocukluğumun en güzel şeylerini hep onların o tarçın kokulu muhabbetlerinden öğrendim:
Sabretmeyi…
Sevmeyi…
Kederin bile bir ağırlığı ve bir asaleti olduğunu…
İnsanın insana yurt olabileceğini…

Çeşka’nın rüzgârı, o eski evin duvarları, kayıp bir zamanın ayak izleri…
Hepsi onların sesinde yeniden can bulurdu.

Ve ben, sobanın yanında ders çalışan küçük bir çocuk değil…
Yavaş yavaş hayata kulak veren bir insan oluverirdim.

Tarçın kokusu hiçbir zaman sadece çayın içinden gelmezdi. Konuşuldukça havaya karışan hatıralardandı o. Biraz gülüş, biraz hüzün, biraz özlem… Bugün bile biri “tarçın” dese aklıma ilk onların sesi gelir. Biri ince, biri tok; biri neşeli, biri sabırlı… Ama ikisi de çocukluklarına döndükçe aynı yaşta.

Ve şimdi biliyorum: O muhabbetler kolay geçiştirilen şeyler değildi. Hayatı anlamanın küçük kapılarıydı. Gülüşlerin ardına saklanan gözyaşı, basit anların içindeki büyük anlam… Hepsi geleceğe bırakılmış küçük bir not gibiydi:

Hayat basit şeylerde güzeldir. Ve insanı ayakta tutan, küçük anların sıcaklığıdır.

" Onlar ve o yanık uzun hava türküleri hiç unutulmadılar"

Peri Feride ÖZBİLGE
14.12.2025

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
TarÇın kokulu muhabbetler... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz TarÇın kokulu muhabbetler... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TARÇIN KOKULU MUHABBETLER... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Ferda,ca
Ferda,ca, @ferda-ca
14.12.2025 16:09:35
Metin, anı ile duygunun iç içe geçtiği sıcak bir hatıra yazısı. Tarçın kokusu, sadece bir koku değil; geçmişi, kaybı, muhabbeti ve büyümeyi taşıyan güçlü bir sembole dönüşmüş. Anlatım samimi, dili yer yer sözlü kültür tadında ve bu da metne sahicilik katıyor. Hüzünle neşeyi yan yana durdurabilmesi, yazının en güçlü tarafı; okurda “ben de oradaydım” hissi bırakıyor.

Tebrikler

Sevgiler Perim 🧚🏾‍♀️🧚🏾🧚🏾‍♂️
Güneşin Kızı Zehra
Güneşin Kızı Zehra, @gunesinkizi1
14.12.2025 14:06:19
Yüreğinize sağlık can şairem. Metin, çocukluk anılarını ve aile sıcaklığını tarçın kokusuyla harmanlayarak çok duygusal bir şekilde aktarıyor. Sade ama içten anlatımı, geçmişin sıcaklığını ve muhabbetin değerini kalbe dokunacak biçimde hissettiriyor. Nice güzel eserlerde buluşmak dileğiyle, sevgilerimle.
nedim demirbaş
nedim demirbaş, @nedimdemirbas
14.12.2025 01:08:52
güzel yani.taşradaki hayatlar canlandı gözümde.güzel anlatıyorsun konuları insanı teferruata boğmayıp.bu tarz hikayeleri unutuyor türkiye.
Destancı
Destancı, @destanci
14.12.2025 00:38:52


Kimi yüzler hayat ve kişilik hakkında bir ipucu taşır
Böylesi yüzler, hatıralar Tarçın kokulu sokaklar muhabbetler
Ancak çokça görmüş geçirmiş insanlar tarafından bakılınca anlaşılır
Onun yüz hatlarının bir çivi yazısı gibi olan harfleri,
Sıradan bir insanın sökemeyeceği kadar da okunaksızdır
Sen okuyabilirsen o yüzü, önce bir reçeteyi, sonra da bir ilacı tanıtır,
Ve sonun da sana en gereken ve de en cuzi şifayı kazandırır !...

Nazik gibi analar halalar isminin ağırlığını tasir
Ayrıca insanların başka konularda da hayatını kolaylaştırırlar
Tecrübeleri sen de ki önlenemeyen kayıpları sana yeniden kazandırırlar
Körpe yıllarında ki her türden yenilgilerinin ilacını o hayat üniversitesin de ki bir kovan da saklar…..

Yıllar o kovanda ki tecrübeleri zaman geçtikçe kendisine petek yapar, bal yapar
Kendisinden artan bilgileri asla dışarı atmaz, yüreğin de depolar
Sonun da yeni zamanların körpe, suçsuz ve cahil insanlarına bir silah olarak sunar
Zaten Nazik hakanin yüzünün çizgilerinde de gördüğüm kadar,
Sürekli olarak olarak da kaynayıp durmaktadır öylesi manalar !!!...

Anlamları o sözden tek tek söküp yarınlara saklayasın,
Bu söz, onun yüzünde ki çizgilerden mana mana dışarı taşmış,
Sen bunu çok iyi anlayasın ?
Şeytan diyor ki hiç üşenmeyip,
Onun her sözünü yüreğinin kasasın da ki blok notuna toplayasın,
İçimizden vızır vızır gidip gelen bu dışa kapalı sözler hep içimizde kalsın
Bakarsın ihtiyaçcımız olddüğünda bize ham anlamıyla fısıldasın;
Dua edelim ki ve de dileyelim ki bütün Nazik halalar daha çok yaşasın !!!.....

Not yapay zeka ürünü değildir

turgaykurtulus
turgaykurtulus, @turgaykurtulus
14.12.2025 00:35:14
Sevgili Peri Feride,

"Onlar konuşur, ben büyürdüm." Bu cümlen, anıların ve sevginin nasıl da bizi inşa ettiğini öyle güzel anlatıyor ki... Tarçın kokusunun sadece bir baharat değil, bir bağ kurucu olduğunu hissettim her satırda. O sesler, o sessiz anlar, hepsi kalbime dokundu.

Kalemine, yüreğine sağlık. Hiç unutulmayacaklar.

Sevgiyle kal...
Serkan BOL
Serkan BOL, @serkanbol
14.12.2025 00:23:59
Geçmiş günlerin tadını hep arıyoruz.

Kaleminize yüreğinize sağlık Hocam.

Saygılarımla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL