Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
Bedri Tokul
Bedri Tokul
VİP ÜYE

ŞEKİR DAYI

Yorum

ŞEKİR DAYI

( 4 kişi )

6

Yorum

6

Beğeni

5,0

Puan

140

Okunma

ŞEKİR DAYI

ŞEKİR DAYI

Dostlarım var. Kardeşe denk. Ararız birbirimizi. Edebiyata, geçmişe, geleceğe, hayata dair saatlerce sohbet ederiz. Dün o dostlardan biri aradı beni. Eskilere gitti çok eskilere. Geçmişi, köyünü anlattı. O kadar güzel, o kadar yürekten o kadar duygulu anlattı ki sizlerle de paylaşmak istedim. Ben aradan çekileyim bir de siz dinleyin O’nu:


Çocukluğumu, o yılları özlüyorum. Çok zordu, meşakkatliydi. Şimdi sahip olduklarımızın birçoğu yoktu. Ama sevgi vardı, saygı vardı. Birlik, beraberlik vardı. Her şey tertemiz, katışıksızdı. Şimdilerde Özdemir Asaf’ın dediği gibi; bütün renkler aynı hızla kirleniyordu birinciliği beyaza verdiler.

Temmuz, Ağustos aylarında buğdaylar altından renk alırdı. Rüzgârda tarlalar deniz olup dalgalanırdı. Buğdayların hasat zamanı, kör sabahlarda gıcırtılı kağnılarla gidilirdi tarlalara. Erkeklerin omuzlarında tırpanlar, gelinlerin kucaklarında yavrular…
Biçilen ekinlerden anadutla, dirgenle yığınlar yapılırdı. Gelinler yavrularını kundaklar buğday yığınlarının gölgesine yatırırlardı. Ağlardı çocuklar. Ağlamaktan yorgun düşer uyur kalırlardı. Gözlerini sinekler yerdi. Güneş tepede, vücutlar terli, ciğerler yanmış, ağızlar kurumuş, çalışanlar yorgun.
Çam ağacından oyulmuş seneklerden ılımış su içerlerdi göğüslerine döke döke.

Sıra harmana gelirdi. Kağnılarla taşınan başaklı saplar harmana serilir.Bu seferde öküzler atlar düvenlere koşulur, dön ha babam dön. Çocuklar için büyük bir zevkti düven sürmek. Buğdaylar başağından, sapından tamamen ayrılıp som savurma kıvamına gelince at, öküz çözülürdü koşumdan. Köyün çocukları onları güle oynaya pınara sulamaya götürürler, gelince önlerine saman korlardı. Onlar karınlarını doyurup geviş getirirken, harmanın yanına kurulan haymalıkta, az da olsa dinlenme fırsatı bulurlardı.
Akşam yeli ılgıt ılgıt eserken yabalarla çeç savrulur, samanlar ileride öbekleşirken, buğdaylar önlerine yığılırdı. Köylerde herkesin bir harman yeri olurdu. Sapını harmana getirecek atı, öküzü olmayan hiçbir köylünün ekini tarlada kalmazdı. Köylü el ele, sırt sırta verir onların buğdayları da ambarlarına girerdi.
Un, uğra, bulgurluk buğday ayrıldıktan sonra, kalan buğdaylar satılır, harman veresiye alınan paralar, bakkala yazdırılan borçlar ödenirdi.

Yapraklar sararıp henüz sonbahar yüzünü göstermeden üzüm zamanı gelirdi. Köyümüzün üzüm bağları vardı. Yeşermiş bağlar tevekler verir, tevekler salkıma durur salkımlar koruk olurdu. Fazla sürmez koruklar olgunlaşır, üzümler ballanırdı. Köylüler kollarında çıkın, çoluk çocuk bağlara giderlerdi. Ağaç gölgelerinde bulgur pilavı pişirilir, üstüne üzüm yenilirdi. Çocuklar bağlardan tosbağa toplar uzaklara atıp gelirlerdi. Ne zaman nasıl gelirdi bu kadar tosbağa akıl sır ermezdi. Tosbağalar üzümü çok sever, sömürürdü. Bazı yıllar bırakın bağ bozumunda pekmez kaynatmayı, yemeye bile az bulunurdu üzümler.
Öğretmen kızardı tosbağa dememize. Okulda kaplumbağa, köy içinde tosbağa…

Köyümüzün ihtiyarlarından biri Şekir Dayı, diğeri Nezük Ebe. Karı kocaydılar. Aslında Şekir Dayının adı Şakir. Nesük Ebenin adı Nazik’ti Köylüler öyle derdi her nedense.
Nezük ebenin doğumunu yaptırdığı çocuklar büyümüş evlenmişlerdi. Nezük ebe doğumunu yaptırdığı birçok kızın da doğumunu yaptırmıştı.
. Köylü her ikisini de sever sayardı. Ama onlara takılmadan da edemezlerdi. Bir gün Nezük ebeye:
“ Ebe sen tarlada radyodan türkü dinlerken kapatmışsın. Ben gidince evde dinleyeceğim demişsin. Doğru mu?
“Yok, yavrum yok öyle bir şey. Hepsi tevatür. Hem bende radyo ne gezer? Köyümüzde iki radyo var. Biri Köse Kamil’de, diğeri de köyün öğretmeninde.”
Gülüşmüşlerdi.

Babam anlatmıştı:
“ Bir gün kahvede; yine harp çıkacakmış. Genç ihtiyar demeyecekler herkesi askere alacaklarmış sen ne yapacaksın Şekir Dayı?” Dedik. Fırladı ayağa. Sağ elinin işaret parmağını gösterip bağırdı. Hangi düşman gelirse gelsin. Evvel Allah bu parmak sağlam. Daha çok tetiğe basar. Alkışlamıştık onu.”

Babamla üzüm bağına gidip; bulduğumuz ne kadar tosbağa varsa bir çuvala doldurduk. Ağzını bağlayıp haymalığa koyduk. Yazın sıcaklarda babamla haymalıkta yatardık. Evler sıcak olurdu. Uyunmazdı. Birçok köylüde öyle yapardı. Şekir Dayı da öyle. Serin olurdu haymalıklar.
Babam:
“Yarın onları çok uzağa bırakıp geleceğim. Bakalım bir daha bağa gelebilecekler mi? Gelmeye kalksalar bile gelmeleri kim bilir kaç gün sürer. Onlar gelinceye kadar bağdaki üzümler zaten tükenir. Ağızları açık kalır. Yattık. Gecenin bir yarısında uyandırdı beni:
“ Aklıma bir şey geldi. Kalk tut şu çuvalın ucundan. Tosbağaları Şekir Dayının kağnıya götürelim. O çoktan uyumuştur. Her gün erken yatar. Sabah kağnısını koşar. Uyuyarak ekini biçilmiş tarlalardan dökülmüş buğday başaklarını toplar. Yine uyuyarak köye gelir. Nasıl olsa öküzler biliyor yolu. Tokaçla döğdüğü başakları kalburdan eler. Çıkan buğdayları tavuğun, horozun önüne döker ”Buğday nimettir onların da hakkı var” Der. Şekir Dayı sabah kalkınca, sen seyret şenliği…”
Babamın dediğini yaptık. Çuvaldan çıkarttığımız bütün tosbağaları Şekir Dayının kağnısının üstüne bıraktık. Yıldızlar sanki olacakları biliyorlarmış gibi göz kırpıyorlardı bize. Yattık, uyuduk. Şekir Dayının bağırmasıyla uyandık:
“Kalk Mıstavam kalk. Şu başıma gelene bak. Ne bunlar? Nereden geldi bunlar? Kağnıya nasıl çıktılar. Bu kesin Allah’ın işi. Keremine sual sorulmaz ama beni mi buldun koca köyde. Ben bunlara nasıl bakarım. Ne yer ne içer bunlar. Mıstavam bi akıl ver bana. Bir yol göster. Ben ne yaparım, ne ederim?”
Hem bağırıyor hem dizlerine vuruyordu. Biz gülüyorduk. Babam daha fazla dayanamadı:
Allah’ın böyle işi olmaz Şekir Dayı. Bu benim işim. Ben koydum tosbağaları kağnıya. Ne yapacaksın diye merak ettik. Kızdın mı, küstün mü yoksa bana?”
Geldi sarıldı ikimize de:
Ne kızması, ne küsmesi Mıstavam. Al götür bunları. Ne yaparsan yap.”
Bu olanlar köyde günlerce konuşuldu. Gülündü.
Şekir Dayı, Nezük Ebe öleli yıllar oldu. Köyde tanıdığım kimse kalmadı. Yeni yetmeleri de ben zaten tanımıyorum.

Teşekkürler Dostum. Beni de yıllar öncesine köyüme götürdün.

Ahmet Kutsi TECER’in dediği gibi

Orda bir köy var uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gezmesek de tozmasa da
O köy bizim köyümüzdür

Paylaş:
6 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (4)

5.0

100% (4)

Şekir dayı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Şekir dayı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ŞEKİR DAYI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
neneh.
neneh., @neneh-
11.12.2025 05:59:46
5 puan verdi
Muhteşem di .Sanki Yakup Kadri'den bir pasaj okuduk.Mahir kaleminize yaraşıyor yazmak.Ne zorlukların üstesinden gelinmiş eskiden.Dağları taşları eleyip tarla ,bağ, bahçe yapmışız.Ya şimdi?.Bakımsızlıktan hepsi dağ oluyor.Kaleminizden nostalji damlamış adeta.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
deniz_tayanç1
deniz_tayanç1, @deniz-tayanc1
11.12.2025 03:21:51
5 puan verdi
Özdemir Asafa, Ahmet Kutsiye Allah Rahmet eylesin.
Bir tablo geldi bakışlarıma...
Tıpkı Yaban Romanındaki ritmik, ardışık bir bütünlük içinde
salınan köylü figürleri gibi...
Rahmetli Yakup Kadri bu manzaraya Kadim Yunan sanatına da mim çeker...
Şekir Dayı, Nezük Ebeye de Allah Rahmet eylesin
Çok güzel bir anlatım
Çok malzeme var, güzel dizaynı

Çok saygımla Üstadım
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri, @huzunluperi
11.12.2025 01:27:10
5 puan verdi
Değerli üstat merhaba..

Ne güzel anlatmışsınız. Bir anda ger satırda kendimi buldum…
Sanki biz de o harman yerinin kenarında, saman kokusuna karışan akşam yelini yüzümüzde hissedip dinledik bütün bu olanları.
Şekir Dayı’nın kağnısındaki tosbağalara kadar her anı, yılların içinden çıkıp geldi sanki. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile okudum 🤭

Böyle yazılar insana sadece bir zamanı değil, bir duyguyu da geri getiriyor:
Kaybolmayan komşuluğu, imeceyi, tertemiz insanlığın yükünü hafifleten o eski gülüşleri…

Okurken, kendi çocukluğumun taş döşeli avlularında dolaştım.
Yıldızların altında anlatılan hikâyelerin, bir köy gecesinde insanın içine işleyen serinliğin kokusu geldi burnuma buram buram..

Ne diyeyim…
Kaleminize sağlık.
Bir hikâye değil bu; bir ömürlük hatıranın sıcak nefesi olmuş.

Teşekkür ederim kendi adıma, beni de yıllar öncesine alıp götürdüğünüz için.
O köy bizim köyümüzdü…
Ve iyi ki hâlâ içimizde yaşıyor.

Yüreğinize emeğinize kaleminize sağlık ömrünüz varolsun..
Huzur yağsın geceniz..

Saygı ve muhabbetle..
Peri
Suat Zobu
Suat Zobu, @suat-zobu
11.12.2025 00:48:08
5 puan verdi
Hahahaha.
Tosbağa kağnının üstüne nasıl çıkar.
Hakikaten komik olmuş.
Bir tane iki tane de değil üstelik.
Çok büyük olay. Balığın kavağa çıkması gibi.
Ahh çocukluğumuz ah.
Ne güzel günlerdi o günler abi.
Benzer şeyler tüm köylerde yaşanırdı.
İnsanlarda sevecenlik insanlarda hoşgörü vardı.
İmece vardı abi. İnsanlar birbirine yardım ederdi.
Bizim de bağımız vardı. Pekmez kaynattığımızı bilirim. Günlerce sürerdi o uğraş. En büyük amcamın hanımı baş aşçıydı. Yemek yapımı pekmez kaynatımı ondan sorulurdu. Pekmez kazanlarının altındaki korlaşmış ateşte et veya mısır közlenir biz çocuklar bayram ederdik.

Abi ne yaptın aldın götürdün.
Ne güzel günlerdi o günler.

O günleri tekrar yaşattığın için teşekkürler.
Yazının kurgusu anlatımı çok güzel olmuş.
Adam yazdı mı yazıyor. Ben bunları yaşadım yerine sanki başkasının anlatımı gibi kurgu cuk oturmuş.

Ben çok beğendim.
Selam ve saygılar.
Kel’den öptüm.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL