Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri

HAYATIN UNUTTUĞU KAPILAR...

Yorum

HAYATIN UNUTTUĞU KAPILAR...

11

Yorum

35

Beğeni

0,0

Puan

858

Okunma

HAYATIN UNUTTUĞU KAPILAR...

HAYATIN UNUTTUĞU KAPILAR...

Bir Odada Kalan Ömürler..

Evlerin kapıları kapanınca, insanların içi de kapanırmış meğer.
Bir kapı bir gün “son kez” kapanır ve o ev, içindekiyle birlikte unutulmaya başlarmış.
Zaman, dışarıda akıp giderken içeride biriken yalnızlık ağırlaşır, duvarlara siner.
İşte bu, hayatın unuttuğu kapılardan biriydi.

Ve o kapının ardında küçük, loş bir oda… O odada bir kadın… Bir ömür.

Adı Meryem’di; kimi günler kendini “insan” bile hissetmezdi.
Çünkü insan, sesle yaşardı; ses yoksa nefes eksilirdi.
Bir sabah uyanır, ocağa çay koyardı. Eskiden kahvaltılar kızarmış ekmek, sobanın üzerinde fokurdayan çay, radyodan gelen “arkası yarın” sesleriyle dolardı.
Şimdi bir bardak çay, iki bisküvi… Bir insanın hayatta kalma ölçüsü buydu.

Eskiden kapılar çalınırdı; komşu girer, “Var mı bir kahven?” derdi.
Bir bardak su bile dünya kadar sohbetin mehenk taşı olurdu.
Şimdi kapılar kapalı, kapı önleri sessiz.
Bir komşunun öldüğünü üç gün sonra duyan şehirler var artık.
Meryem’in büyüdüğü dünyada bu, aklın alamayacağı bir acıydı.

Rehberindeki numaraların yarısının sahibi ölmüştü.
Ama silemiyordu.
Her numara bir ses, bir nefes, bir kahkaha, bir anıydı; silerse hepsi ölecekti sanki.
Telefonu her açtığında bir kütüphane gibi dizilmiş sessiz ruhlarla göz göze geliyordu.

Yanına kimse gelmeyince insan nazlanamaz.
Nazlanmak için “nazı kaldıracak biri” gerekirdi.
Sevgi bile lükse dönmüştü artık; sevgi isteyen, karşılık bekliyordu.
Meryem, sevgisizliğin ve güvensizliğin ağır yükünü omuzladı yıllarca.
Çünkü gülümseyip sığındığı herkes liman olmadı, başkalarının hırsı ve hainliği defalarca yaraladı onu.

Kendi kendine kaldıkça insan, kendi sesine bile yabancılaşırmış.
Meryem bazen bağırası gelirdi; bağıramazdı.
Taş duvarlar dinlemezdi; konuşsan, sesin eksilerek geri gelirdi ,eksilmiş bir insan gibi.

Eskiden safmış; gülene gülermiş, dost sandığı çokmuş.
Şimdi yüzlere inanamaz olmuştu.
“Keşke beni tanımasaydın,” diye yazdığı oluyordu bazen.
Ama insan kimi zaman incinerek iyileşir.
Kimi zaman yarasını göstererek nefes alır.

Hastalarına bakmıştı bir ömür. Doktorluk en kutsal meslekti hani.
Şifa olmaya çalışmış, yorgunluğunu içine atmıştı.
Enerjisini başkalarına veren bir kadın, kendi enerjisizliğini kimseye anlatamazdı.
Ama şimdi… şimdi o şifaya muhtaçtı.
Arıyordu. Bulamıyordu.

Hayat dediğin şey, birinin düştüğü yerde durup kalıyordu sanki.
Annesiç babası yoktu artık.
“Anne, baba ölünce, içindeki çocuk da ölür,” derler ya…
Meryem bunu iliklerinde hissederdi.
Aydın’ın annesini izlerken içten bir sızı duyuyordu;
“Anne gibi yar, baba gibi diyar yok ” derdi.

Meryem bazen kendi kendine sorardı:
“Neden geldim bu dünyaya?”

2015’te hayata tutunduğu o incecik ip kopsaydı, belki şimdi çektiği on yıl olmayacaktı.
Ama yaşamak bir kaderdi; ölmek bir nasip.
İkisi arasındaki boşlukta insanlar çırpınıyor, kimse fark etmiyordu.

Bir odada yaşamak, bir ömrü tek odaya sığdırmak…
En büyük yalnızlık buydu.
Çünkü o oda, bir zamanların neşeli genç kızının mezarı gibiydi.
Eskiden gülüşleri vardı; şimdi gülmeyi unutmuştu.
Eskiden sevgi doluydu; şimdi sevgiyi arıyordu.
Eskiden umut doluydu; şimdi umudun bittiği yerde oturuyordu.

Ama bir mucize vardı hâlâ…
Bir insan vardı. Bir dost. Bir ses…
İçine attıklarını dışarı dökebildiği, azıcık da olsa nefes alabildiği biri.

Meryem’in yazdığı her uzun cümle bir çığlıktı aslında.
Sığdıramadığı yılların çığlığı.

Ve belki de en önemlisi şuydu:
“İnsan insana muhtaçtır.”
Çünkü taş duvarlar dinlemez.
Ama bir insan, bir tek insan, kocaman bir ömrü taşımaya yeter bazen.

Meryem’in yalnızlığı bireysel bir hikâye gibi görünse de aslında çağın aynasıdır.
Evler büyük ama gönüller dar.
Paylaşım azalıyor, şefkat kayboluyor, dayanışma unutuluyor.

O, kapısı çalınmayan, selamı karşılıksız kalan bir kadın olarak:
“Eskiden her şey farklıydı,” diyor.
Gerçek bağların, dostluğun ve küçük mutlulukların kıymetini hatırlatıyor.

Bir toplum, birbirine bakmayı unuttuğunda…
İnsanlar kaybolur. Sessiz çığlıklar odalarda kalır.
Ve o odalarda, tıpkı Meryem gibi, kalbinde hâlâ iyilik taşıyan ama yorgun düşmüş insanlar birer gölge gibi varlık sürer.

Meryem bazen, “Bakın! Bizler yalnız değiliz. Bizleri yalnız bırakan, anlayışsızlığınız ve vurdumduymazlığınız" derdi.

Ama umut hâlâ var.
Meryem’in hikâyesi acı dolu, ama boş değil.

Belkide en büyük hayat dersini veriyor bize:

“Yalnızlık bir insanın kaderi değildir; yalnızlık, toplumsal körlüğün ve kalp duvarlarının günahıdır.
Kimseyi küçümsemeyin, kimseyi görmezden gelmeyin.
Bir ses olun, bir el uzatın, bir çay ikram edin.
Küçük bir şefkat, bir ömür boyunca yetecetir.”

Ve Meryem’in , insanlığa en önemli mesajı:

“İyi insanlar, yorgunken bile değerlidir.
Kırılmış insanlar hâlâ sevilmeye layıktır.
İnsan insana daima muhtaçtır; yalnızlık insanlar değil, çağın günahıdır.”

Meryem’in odası sessizliğe gömülmüş olabilir.
Ama sesi, hayata dair dersleri, iyiliğin ve paylaşmanın değeri…
Kapıları kapatmış dünyaya bile ulaşır.


Peri Feride ÖZBİLGE
29.11.2025

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Hayatın unuttuğu kapılar... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Hayatın unuttuğu kapılar... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
HAYATIN UNUTTUĞU KAPILAR... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sabitlendi
Entellektüel-41
Entellektüel-41, @entellektuel-41
29.11.2025 20:40:12
Değerli Feride Hanım;

“Evlerin kapıları kapanınca, insanların içi de kapanırmış meğer.
Bir kapı bir gün “son kez” kapanır ve o ev, içindekiyle birlikte unutulmaya başlarmış.”

Ne kadar doğru, ne kadar isabetli bir imge…

İnsan sosyal bir varlıktır…hayalleri…umutları….çevresi…arzuları… ve dostları ile ancak mutlu olup hayatta kalabilir…

Yalnızlığın insan yaşamında “negatif” bir anlamı bulunmaktadır…

Her ne kadar zaman zaman bazı bireyler kendisini yalnızlığa atarsa da bunlar hastalıklı karakterlerdir…Genele örnek gösterilemez…

“Zaman, dışarıda akıp giderken içeride biriken yalnızlık ağırlaşır, duvarlara siner.
İşte bu, hayatın unuttuğu kapılardan biriydi.”

Daha doğrusu insanlığın demek lazım… hayatın anlamı insanların katılımıyla sağlanır…İnsansız hayattın olması mümkün değildir…

Çalınmayan kapılar “kapılıktan çıkmışlardır….

Sevilmeyen hapishane kapıları bile işler dururken, özgür olan…kararlarını kendi verebilen bir insanın diri diri gömülmesidir bu durum…
…………………………..
“Adı Meryem’di; kimi günler kendini “insan” bile hissetmezdi.
Çünkü insan, sesle yaşardı; ses yoksa nefes eksilirdi.”

Aslında insan sadece sesle değil, bir çok önemli etmen olmadan hayata tutunamaz….
Terk edilmişlik duygusu insanı yavaş yavaş ufalar tüketir…

O bakımdan “yaşama sevincinin” ölmemesi gerekir…

Dahası;

Umutlarımız…hayallerimiz…beklentilerimiz… sevinçlerimiz…bize yaşama azmi ve sevinci zerk eden argümanlardır…

İnsan neden terk edilir acaba:
1.Çok kırılmış…horlanmış…aşağılanmıştır…Böylece hayata küsmüştür…
2.İftiraya uğramıştır, kötü bir ithamla dışlanmıştır…
3.Dışarı çıkamayacak kadar dastadır…ya da utanılacak bir değişim geçirmiştir…Çirkinleşmiş dir örneğin..
4.Başarılarından ya da güzelliğinden…zenginliğinden vb. ötürü kıskanılmıştır…çevres bu yüzden terk ermiştir…

Bu ihtimallerin hiç biri, bir insanın kapısını çalmama nedeni olamaz…olmamalıdır…

Madem “insan olmak” gibi bir özelliğimiz varsa, insan olmamızın zorunlu emirlerini yapmak durumundayız elbette…

Hani kediye hişt” dediği için…köpek saldırdığı için taş attığından ötürü vb. ortalığı kıyamate çeviren insanlık…neredesiniz…

Bir insan yaradılışı gereği bir hayvandan daha mı değersiz…

Bilemiyorum….

Bir yerde okumuştum:
“İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum” diye bir laf etmişti…

Peki biz nereye gitmekteyiz…
Yaradılış maksadımız…ideallerimiz….nezaketimiz…sosyal bir varlık olmamız… nerde kaldı…

“Bir sabah uyanır, ocağa çay koyardı. Eskiden kahvaltılar kızarmış ekmek, sobanın üzerinde fokurdayan çay, radyodan gelen “arkası yarın” sesleriyle dolardı.
Şimdi bir bardak çay, iki bisküvi… Bir insanın hayatta kalma ölçüsü buydu.”

Aslında bu bölüm biraz daha insani dürtülerle yumuşatılmış sanki…

Yaşamaya küsen biri…yemez…içmez…gülmez… Bunlara aldırmaz…

İnsan var olma gücünü kaybetti mi…damarları çekilir…nefesi kaybolur…Adeta ölümü çağırır olur….

Oysa selamlar…aramalar… gelme beklentileri…vb. yürekte her parladığında insan yeniden doğar inanın…
……………………..
“Eskiden kapılar çalınırdı; komşu girer, “Var mı bir kahven?” derdi.
Bir bardak su bile dünya kadar sohbetin mehenk taşı olurdu.”

Eskiden….bir çok şey eskiden güzeldi…Hatta ölmek bile sevinç kaynağıydı….Kalabalıkların ağlaşması…figanı…bağırlarını dövmeleri bile özlenen güzelliklerdi….

Şimdi:
“Şimdi kapılar kapalı, kapı önleri sessiz.
Bir komşunun öldüğünü üç gün sonra duyan şehirler var artık.
Meryem’in büyüdüğü dünyada bu, aklın alamayacağı bir acıydı….”

Ne kadar vahim bir durumdur…. Ölmek bile vahim…yani…yani ölüm bile insanı tükenmişlik girdabından kurtaramamakta…

“Rehberindeki numaraların yarısının sahibi ölmüştü.
Ama silemiyordu.”

Belli ki rehberde olmayan, hayatta olanlar da çoktan ölmüştü…

Bir dostunu aramayanın….kötü gününde yanında olmayanın…kapısını çalmayanın…varlığı ile yokluğu belli olmayanın ölüden ne farkı ver ki….

………………………….
“Her numara bir ses, bir nefes, bir kahkaha, bir anıydı; silerse hepsi ölecekti sanki.
Telefonu her açtığında bir kütüphane gibi dizilmiş sessiz ruhlarla göz göze geliyordu.”
Ne far ederdi ki bu andan itibaren ölenler ve sağken ölmüş olanlar…ikisi de aynı…

Hatta sağ ölülerin verdiği ıstırap daha derin bence…
………………….
“Yanına kimse gelmeyince insan nazlanamaz.
Nazlanmak için “nazı kaldıracak biri” gerekirdi.
Sevgi bile lükse dönmüştü artık; sevgi isteyen, karşılık bekliyordu.
Meryem, sevgisizliğin ve güvensizliğin ağır yükünü omuzladı yıllarca.
Çünkü gülümseyip sığındığı herkes liman olmadı, başkalarının hırsı ve hainliği defalarca yaraladı onu.”

Meryem çoktan ruhen ölmüş bana kalırsa…Adeta ruhsuz bir robottan farkı yok artık…Çünkü ruhen…bedenen…aklen…duygularla iletişimi olmayanlar artık çoktan ölmüştür bence…

Meryem…

Hayatımızda o kadar Meryem var ki…hangisini saysak…hangisine ağlasak…

Dostlarının bile bir insanın gülmelerine ortak olmadığı bir dünyada….

Off..off…her duygum titremeye başladı… yazmak bile ıstırap…ya yaşamak nasıl bir şey…

Değerli Feride hanım…

Her bölüm hüzün tarlası…

Her cümle yaralayan bir ok….

O kadar acı ki…Bir o kadar da gerçekler….

Ve siz bu gerçekleri haykıran gönüllü yürek olmuşsunuz…

Son sözleriniz çok çok kıymetli:

“İyi insanlar, yorgunken bile değerlidir.
Kırılmış insanlar hâlâ sevilmeye layıktır.
İnsan insana daima muhtaçtır; yalnızlık insanlar değil, çağın günahıdır.”

Meryem’in odası sessizliğe gömülmüş olabilir.
Ama sesi, hayata dair dersleri, iyiliğin ve paylaşmanın değeri…
Kapıları kapatmış dünyaya bile ulaşır.

Hepsine yürekten katılıyorum…
Yüreğinizi alemlere bulayarak…dertlerle hemhal olarak…

Bu anlamda sizi gönülden tebrik ediyorum efendim…

Yürekten kutluyorum defalarca…

Ayakta alkışlıyorum….Hüzünlü…acılı bir duygular yumağı içinde…

Tebriklerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum efendim…

Aşık-ı boğaz
Aşık-ı boğaz, @asik-ibogaz
29.11.2025 18:32:36
“İyi insanlar, yorgunken bile değerlidir.
Kırılmış insanlar hâlâ sevilmeye layıktır.
İnsan insana daima muhtaçtır; yalnızlık insanlar değil, çağın günahıdır.”
Çok güzel öğüt gibi ana fikir tebrikler hocam saygılarımla.
Dosteli_
Dosteli_, @dosteli
29.11.2025 16:51:12
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın Zira el kapıları insanı korkunç derecede bir iç çatışmaya ,çaresizliğe sürükler. Yaşamdan etkili etkileyici kesitler harika bir manzum öyküydü. Keyifle ama içim burkularak okudum. O kadar çok ki MERYEMLER (((((
nedim demirbaş
nedim demirbaş, @nedimdemirbas
29.11.2025 13:58:00
usta işi bir hikaye çağın sorunları hikayenin konusu olmuş.direnmek yaşamaktır mottosu ilişki kurma becerisini konu almış yalnızlığı.tebrikler.
Etkili Yorum
Suphi sekü
Suphi sekü, @suphiseku
29.11.2025 09:45:27
Meryem' in bize anlattığı hikâye, hayatta en büyük değerin sevgi olduğudur.

"Çünkü insan, sesle yaşardı, ses yoksa nefes kesilirdi"

Maddi hiç bir zenginlik bu sassin yerine geçemez.

"Yanına kimse gelmeyince insan nazlanamaz
Nazlanmak için "nazı kaldıracak biri" gerekirdi"

"O biri," sevginin et'e kemiğe bürünmüş, mücessem hâlidir, yaşam kaynağı, hayat iksiri. İsim, Meryem veya Mehmet fark etmez

Yazının ikinci bölümünde kıyas ve üçüncü bölümünde, bireyselleşmenin yarattığı handikaptır

Beni en çok etkileyen birinci bölümdür
Sevgi olmazsa, insan yalnızdır. Her nerede olursa olsun.

Etkili ve sürükleyici bir yazı okudum

Selam duam ve hürmetlerimle efendim
Hayırlı ve mutlu bir gün diliyorum
s.eyyubi
s.eyyubi, @mustafaalagoz
29.11.2025 08:52:54
iyi insanlar her zaman değerlidir ve sevilmeye layıktır.
İnsan insana daima muhtaçtır; yalnızlık insanların değil, çağın günahıdır.

elinie sağlık. çok güzel olmuş
Serkan BOL
Serkan BOL, @serkanbol
29.11.2025 01:13:44
Sessizlik çığlık olur arşa yükselir...

Yüreğinize kaleminize sağlık.

Saygılarımla...
Etkili Yorum
Destancı
Destancı, @destanci
29.11.2025 00:34:20


Bir Meryem yaşını kaç önemli değil
yaşardı kalabalıklar içinde yalnız
Meryem
anlamını hikayesini öğrendiğimde
seni çok aradılar sahipsiz mezarlarda
unutulmuş makamsız şarkılarda
eski ahşap evinin önünden geçerken
sokağında yalnız kalmış kediler
yıkık kayıp.bir kadın aranıyor
tuğlaların tozları arasında
dediler; bırakıp gitti hüznü taş plaklarda
bahtiyar mesut yanmış olarak
şimdi Meryem hangi izbede
ve vicdanlar nerede bir kız çocuğunun hayallerinin çalındığında
hangi dert götürdü hangi, rüzgar sürükledi
bilinmez bir meçhule rüzgardan mamüldür hayat, geçip gider.
Lakin fırtınanın dinmesini beklemek değildir yaşamak. Yağmurda dans etmek, kırılan bir bileğin üzerinde sek sek oynayabilmektir.
Meryem bunun neresinde idi
İnsanlıkla ve
vicdan sorgulaması harika bir toplumsal hesaplaşma
serdarascioglu
serdarascioglu, @serdarascioglu
29.11.2025 00:24:09
Acılar olmasaydı...yapraklarda çiçek açmazdı...bal veren kovanlar hiç dolmazdı . Yaşam sevincinde kuşlar ötmez...inekler süt vermezdi...ilahi bir kudret olmasaydı....! İNSAN OLMAZDI..DİRİLER ÖLMEZ , ÖLÜLER DİRİLMEZDİ...? RAHMEDEN...RAHİMLERDE...ÇOCUK DOĞMAZDI....?
Etkili Yorum
Ali Rıza  Coşkun
Ali Rıza Coşkun, @alirizacoskun
29.11.2025 00:16:20
Kıymetli kalemdaşım, “Hayatın Unuttuğu Kapılar” yazınızda yalnızlığın sessiz çığlığını ve insan insana olan ihtiyacı çok derin bir şekilde aktarmışsınız.
Kaleminize sağlık; Meryem’in hikâyesi bireysel bir yaşamdan öte çağımızın aynası olmuş.
Her satır, okuyucuyu hem düşündüren hem de içten bir sızıyla buluşturan güçlü bir anlatı taşıyor.
Yalnızlığın kader değil, toplumsal körlüğün sonucu olduğunu vurgulamanız çok etkileyici olmuş.
Gerçekten anlamlı, dokunaklı ve kalbe işleyen bir eser ortaya koymuşsunuz.
Şair Mehmet Demirdelen
Şair Mehmet Demirdelen, @sair-mehmet-demirdelen
29.11.2025 00:14:27
Yüreğinize sağlık kaleminiz daim olsun saygılar 🙏👍
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL