5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
365
Okunma
Masal somuttan soyuta giden sanat eseridir. Uzun yıllar insanların edindiği deneylerden, olaylardan ortaya çıkmıştır. Sanatın doğuşunda masal vardır. İnsanoğlu bütün duygularını masala koymuştur. Masal, yüzyıllar boyu bütün koşullarda insanların can yoldaşı olmuştur. Toprak gibi doğa gibi bir şey. Uzun insanlık tarihinde halkın tek tutunduğu dal masaldır.
YAŞAR KEMAL
KAVAKTAKİ KABAK
Bir varmış bir yokmuş, Allah’ın kulları çokmuş. Yaşamak düz bir yol değil, dik bir yokuşmuş.
Güzel Anadolu’muzun güzel köylerinden birinde karı koca, iki kızıyla mesut müreffeh yaşarlarmış.
Bir gün anası büyük kızına:
“Hadi benim koca kızım al kovaları, tak omuzluğunu pınardan su getir.”
Büyük kız gitmiş gitmesine de beklemişler beklemişler gelmemiş. Küçük kızına:
“Hadi benim küçük kızım ablan gelmedi. Bak ta gel.”
Küçük kız da gitmiş, anaları beklemiş o da gelmemiş.
Merak etmiş anaları. Yayan yapıldak koşmuş pınara. Bir de ne görsün? İki kızı da dizlerine vura vura ağlıyorlar. Büyük kız:
“Gel güzel anam gel. Gel garip anam gel. Gel kadersiz anam gel. Pınarın başındaki şu kavağı görüyor musun? Kavağın dibinde biten şu kabağı görüyor musun? O kabak büyüse, dal, yaprak verse, kavağa sarılsa, çiçek açsa, çiçeği büyük bir kabak olsa, ben kocaya varsam, bir oğlum olsa, oğlum pınara gelse, kavaktaki kabak başına düşse oğlum ölse, ben anayım. Buna nasıl dayanırım?
Teyzesi de ağlayarak:
Ya ben, ya ben güzel anam; teyzesi olarak ne yaparım ne ederim?”
Anaları kollarını kartal kanadı gibi açmış:
“ Oyyy…Oyyy… Ben ne ederim? Başımı alıp dağlara mı giderim? Bu acıya dağlar dayanmaz. Ben nasıl dayanırım? Benim torunum ölecek. Ak yanaklarını öpemeyecek miyim? Güllerden güzel kokusunu içime çekemeyecek miyim”?
Üçünün de de de gözyaşları sicim sicim yağmur olmuş. Pınarın sularına karışmış, sel olmuş, Sesleri göğe ağmış ağıt olmuş.
Köyün hocası camiye giderken görmüş bunları:
“Ne var ne oldu?
“ Torunum ölecek hocam, torunum ölecek. Hocam, akıllı hocam, bilge hocam, her şeyi bilen hocam. Benim büyük kız kocaya varsa. Bir oğlu olsa büyüse pınara gelse, şu kavağın dibinde büyüyecek kabak torunumun başına düşüp onu öldürse; büyük kızım anası, küçük kızım teyzesi ben koca ninesi, bu acıya nasıl dayanırız? Bize bir umar, bir çare.”
Hoca sormuş:
“Dedeleri nerede?”
“Öküzümüzün teki ölmüştü hocam. Harman veresiye borç para buldu. Öküze eş almaya komşu köylere gitti. Ahırda bir at bir öküz var. Onlarda kağnıda bir birine eş olmaz.”
O aksi adama camiye gelmiyor diye kızıyormuş zaten. Hoca çok sevinmiş:
“ Öküzü keseceksiniz. Etleri pişirip köylüye dağıtacaksınız. Yoksa torununuzun canı kurtulmaz.”
Kadınlar bulunan çareye çok sevinmişler. Öküz kesilmiş, etler doğranmış, kazanlar kurulmuş altları yakılmış. Bir hay huy, bir coşku, bir neşe köylüde.
Alloşşş…
Öküzünü almış gelen evin erkeği köyden yükselen dumanı görünce şaşırmış:
“Allah Allah bu dumanda ne ki? Düğün yok, toy yok.”
Köye yaklaşınca üç kadın neşeyle koşmuşlar. Öküzün ipini almışlar elinden:
“Gel herifim gel… Gel evimin direği gel… Torunumun canı kurtuldu. Onu köyümüzün yüzü nurlu hocası kurtardı.”
“ Gel babamız gel… Gel ocağımızın çırası gel… Yeğenimizi köyümüzün ermiş hocası bize bağışlattı”
Olanı biteni anlatmışlar.
Sinirden adamın eli ayağı titremiş, yüzü pancar gibi kızarmış. Atlamış atına:
“Nereye gidiyorsun nereye? Daha ekinler biçilecek, harmanlar sürülecek.”
“Cehennemin dibine gidiyorum. Sizden daha delisini buluncaya kadar da gideceğim.”
Sürmüş atını.
Yorulmuş. Bir pınarın başında mola vermiş. Yanına yaşlı bir adam gelmiş oturmuş:
“Hayırdır evladım nereye gidiyorsun?”
“Cehennemin dibine”
“Hah işte ben de senin gibi birini arıyordum. Benim oğlumda kızmış, çıkıp gitmişti evden. O da “cehennemin dibine gidiyorum” demişti giderken.
Şu iki altın lirayı al. Oğluma ver. Orada harçlıksız kalmasın.”
Adam o iki altın lirayla yeni bir öküz almış. Köyüne dönmüş.
Masal bittiii…
5.0
100% (5)