Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri

BİTMEK BİLMEYEN KARANLIKLAR..

Yorum

BİTMEK BİLMEYEN KARANLIKLAR..

7

Yorum

27

Beğeni

0,0

Puan

920

Okunma

BİTMEK BİLMEYEN KARANLIKLAR..

BİTMEK BİLMEYEN KARANLIKLAR..


Büyük şehirlerin kaldırımları, artık sadece ayak seslerini değil; borçlarını, utançlarını ve çaresizliklerini de taşır oldu.
Küçük yerlerde insanlar hâlâ birbirinin gözlerine bakabiliyor, hâlâ bir çay ikramı umut sayılıyor.
Ama metropollerde umut bile krediyle veriliyor artık…

Tefecilik dediğin şey bir gün kapına dayanmaz aslında , önce içeriye sızar: bir hastalık, bir kira borcu, bir işsizlik, bir çocuk okuldan atılmasın diye alınan o küçücük borç.
Ve sonra, insanın onuruyla faiz alır. Onursuzlaştırır masum yürekleri..

Yasalar var ama adalet yok bazen; çünkü bazı suçların faili meçhul değil, meşru gösterilmiş.
Kadınlar borcuna kefil olurken evlerini değil, bedenlerini ipotek eder bu düzenin içinde.
Erkekler sessizce yok olur, çocuklar utanmayı miras alır. Kadınlar bitmeyen bir karanlığın içinde yırtarlar kendilerini ,başedemezler.

Oysa tefecilik sadece parayı değil, bir toplumun vicdan kasasını da boşaltır.
Ve biz, buna şahit oldukça sessiz kalmanın bedelini hep birlikte ödüyoruz.

O sabah şehrin üstüne gri bir yorgunluk çökmüştü.
İnsanlar, kalabalığın içinde birbirine çarpmadan yürümeyi çoktan unutmuştu.
Köşedeki kahvenin önünden geçen adamın adını kimse bilmezdi; ama herkes onun bir zamanlar “dükkânı olan biri” olduğunu duymuştu.
Şimdi ise elinde bir dosya, içinde tefeciye imzaladığı senetler…
İmza atarken kalem değil, hayat kırılmıştı o gün.

Eşi, bir temizlik şirketinde gündelikçiydi.
Kızları dershaneye gitmek istiyordu ama “önce şu borcu kapatalım” cümlesi, o evin duvarlarına kazınmıştı.
Tefeci her ay kapıya geldiğinde, kadın elindeki çay bardağını titreyerek tutardı.
Çayın demi bile korkudan solar, şekeri erimezdi bazen.

Komşular duyardı ama kimse konuşmazdı.
Şehirde yardım, artık sadece merhametli bir kelimeydi; eyleme dönüşmezdi.
Bir gün adam ortadan kayboldu.
Ne intihar raporu vardı, ne de bir kayıp ilanı.
Sadece borç defterinin altına düşülmüş bir not:
“Ödemesi tahsil edilmiştir.”

O günden sonra evin kapısı hiç tam kapanmadı.
Tefecinin gölgesi, perdenin arasından sızan güneş gibi hep içeride kaldı.
Kadın, sabahları aynaya bakarken artık kendi yüzünü değil, “borçlu bir hayatın lekesini” görüyordu.
Yorgundu. Ama yorgunluktan çok, utanmayı taşımaktan ezilmişti.

Bir gün elinde poşetlerle eve dönerken, merdivenlerde komşusuna rastladı.
Kadın bir şey demedi, sadece başını eğdi.
İnsan bazen konuşmamayı, konuşmaktan daha güvenli bulur. Çünkü şehirde dert anlatmak, çoğu zaman kapıyı daha da aralar.

Kızı o akşam sordu:
“Anne, babam neden gelmiyor artık?”
Kadın sustu. Çünkü cevabı, yasalar bile bulamamıştı.
Bir babanın yokluğu, tefecinin kasasında bir satırla ölçülmüştü.

Gece olduğunda, kentin ışıkları birer birer sönerken, kadın balkona çıktı.
Gökyüzüne baktı, ama dua edemedi.
Bazı dualar dilde değil, yutkunmalarda kalır.
Sonra kendi kendine yüreğiyle konuştu:

“Bu şehir, insanı önce borçlandırıyor, sonra susturuyor.”

Günler haftalara, haftalar ayların içine karıştı.
Kadın hâlâ her sabah kapının eşiğini silerdi —
sanki o eşiğe adalet uğrayacakmış gibi.

Ama bir sabah, şehrin kuş uçmaz, kervan geçmez bir köşesinde bulundu kocasının cansız bedeni.
Gazetelerde küçük bir haberdi, köşe bucak bir sütunda, bir “borç anlaşmazlığı” notuyla.
Oysa bir canın borcunu kim ölçebilirdi?
Kim, bir imzanın altına ölüm tarihi koyabilirdi?

Kadın, iki kızının elini tuttu.
Ne ağladı, ne bağırdı.
Çünkü bazen bir kadının gözyaşı bile lüks sayılır.
O gün karar verdi:
Ya borçlarını ödeyecekti, ya onurunu kurtaracaktı.

Çalıştı, dizleri yara oluncaya kadar.
Temizlik yaptı, terzilik yaptı, ev ev gezdi.
Tefecinin adını her duyduğunda içinden bir dua eksilirdi.
Ama kızlarının gözleri ışıldadıkça yeniden doğardı.
Kızlarını korumak için canını ortaya koydu.
Bazı geceler aç yattı ama kızlarına masal anlattı.
“Masal,” dedi, “bir gün bu şehirde adalet olacak diye anlatılırsa, gerçek olur belki.”

Mahalle değişmişti.
Manav, kasap, bakkal… hepsi yüz çevirmişti.
Oysa işler yolundayken her biri kapısında sıraya girerdi.
“Abla, biz senden alışveriş ederiz,” diyen o sesler, şimdi susmuştu.
İnsan, menfaati bitince komşuluğu da unuturdu.

Kızlar büyüdü, bir gün yine sordular:

“Anne, babamız neden öldü?”

Kadın derin bir nefes aldı, gökyüzüne baktı:

“Babanız,” dedi, “paraya değil, insafsızlığa yenildi.
Unutmayın kızlarım, insanı öldüren borç değil, vicdansızlıktır.
Ve siz hiçbir zaman, kimsenin çaresizliğinden kazanç sağlamayın.”

Tefecilik sadece ekonominin değil, insanlığın da kanseridir.
Bir toplum, birbirinin zayıf anını fırsat saydığında artık çürümeye başlamıştır.
Bu çürüme lüks dairelerde, pahalı arabaların içinde değil;
en çok, aç bir çocuğun annesine “borcunuzu ödeyin” diyen dillerde görünür.

Yasalar var, evet.
Ama adaletin yürüyebilmesi için önce vicdanın uyanması gerekir.
Bir ülkenin gerçek kalkınması, yolların asfaltıyla değil,
bir kadının çaresizliğinde yanında duran komşusuyla ölçülür.

Tefeciliği sadece mahkemeler değil,
susmayan insanlar bitirir.
Çünkü sessiz kalmak, zalimin en sevdiği dildir.

Her gün gördüğümüz yüzlerde, her duyduğumuz kelimede bir seçim vardır:
Sessiz kalmak mı, el uzatmak mı?
Unutma, borç ödenebilir; ama vicdan kaybolursa, dönüşü yoktur.

Ve şehir, sustuğu her gün biraz daha karardı.
Sokak lambaları bile utanır oldu aydınlatmaktan.
Çünkü bazen karanlık, ışığın yokluğundan değil,
insanlığın suskunluğundan doğar unutmayalım.

Peri Feride ÖZBİLGE
04.11.2025

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Bitmek bilmeyen karanlıklar.. Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bitmek bilmeyen karanlıklar.. yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİTMEK BİLMEYEN KARANLIKLAR.. yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sabitlendi
Volkan70
Volkan70, @volkan70
4.11.2025 13:09:06
Öylesine somut sorunlara dokunuyor, öylesine kapanmayan yaralara unutulmasın diye basıyorsunuz ki.. sorgulayamadıklarımızı, zamanı geçmiş sayıp öldürdüklerimiz anıları tekrar canlandırıyorsunuz..İsa gibi tekrar dirilip KURTULUŞU gösteremeden çarmıha geriliyor insan..
Okul çaüındayım.. ağabeyim askerde..aniden babam kayboldu..ortadan askeri bir darbenin ilk ayında..bankalar* modern tefeciler- dükkanımızı mühürlemiş, evimize haciz koymuşlar.. hacizin ne menem korkunç olduğunu öğrenmiştim..Babam kaçarken anneme kara kaplı bir kitap bırakmıştı.. Babamın kredi ile mal sattığı müsterilerinin listesi ve alacak tutarları yazılı idi.. Babamın iflası hemen duyulmuştu çarşıda, mahallede..Yılarca alışveriş yaptığımız köşedeki bakkal artık veresiye veremiyeceklerini açıkladığında açlık kapıda bekliyor demekti..Benim hesabıma göre alacaklarımız borcumuzu ödüyordu.. Uzunca bir kuşağın belime dolayan annem kara kaplı defteri elime tutuşturup beni alacaklarımızı toplamak için şehrimize bağlı 7 nahiyeye gönderdi..Ben alacaklılarımızın bulunduğu yere ulaşmadan babamın iflas haberi ulaşmıştı..Çoğu saklanmış.. bir kaçı borçlarının ancak yarısını verebilmişti..On gün sonra eve dönebildim..Okulu asmıştım..! Modern tefecilerin en büyüğü İş Bankası, Ziraat bankası, Akbank tan gelen haçiz yazıları.. Yanında Fabrikatör Hacı Ali beyin haciz mektubu annemi ve beni çok şaşırttı..Babam hala yoktu..Utancından nerede olduğunu saklamıştı bizden de..Açlığı öğrendik kısa zamanda..vefayı öğrendik peşinden.. en yakın bildiklerimiz bizimle karşılaşmak bile istemiyordu..işin en ilginç yanı babamın başka şehirlerden alışveriş yaptığı Moiz ve Agop gibi duyarlı insanlar askerden altı ay sonra dönen ağabeyimin dükkan açması için ve zamanla borcunu ödemesi için sınırsız kredi açtılar..!! Babam dönmüştü.. artık yüzü yerde dolaşıyordu.. evimiz bankalarca satılığa çıkarılmıştı..Bir akşam üzeri kapımıza bir kamyon yanaştı..evimize benim kullanabileceğim bir takım eşyalar bırakıp gözyaşı içinde evden ayrıldılar..Uzak bir şehre doğru..uzaklaştılar..Okulu bırakmam gerekiyordu bir süre sonra..Yaz tatillerinde çırak olarak çalıştığım işyerlerine uğradım..iş vermediler..! Aynı şehirde yakın akrabalarımız vardı..! Tefecilik yapan tanıdıklarımız vardı..! Tefecilere uğradım.. kredi vermediler..! Babamın alacağı olanlar her biri beni tanımak istemediler.. Cebimde kalan paranın bir kısmı ile boyacı sandığı boya, fırça ve cila alıp, lise önünde, adalet sarayı önünde , bankaların önünde kelli felli adamların ayakkabılarını boyadım..öylesine bol boya kullandım ki tefecilerin ayakkabılarını boyarken.. karlı yolda giderken ayak izleri kar eriyene kadar silinmedi..!! Anılar depreşti..uzun yazdım..yorumu da aştı biliyorum..bu satırlar bana, geçmişime ait..Dostluk ve esenlikle kalın hep.. değerli dost
Creative
Creative, @creative1
4.11.2025 22:13:03
gece ülkesini aydınlatan bir yazı olmuş . düşünmeye yardımcı ve sorgulatıcı o iç nefes . ( mola yerlerinde hayatın )

Kutlarım . Saygılar hep .
AYDINK
AYDINK, @aydink
4.11.2025 20:08:38
vicdanını yitiren bir toplum son noktada haysiyetini de ayaklar altına alır. vicdan ve haysiyeti olmayandan da bir "insan" çıkmasını beklemek hayal.
tebriklerim çokca
selamlar saygılar
Etkili Yorum
Entellektüel-41
Entellektüel-41, @entellektuel-41
4.11.2025 16:39:27
Değerli Feride Hanım,

Çok önemli bir sorunu sayfalara taşımışsınız...

Büyüme ahlaken büyümeyle gitmezse....felaketler daha da büyür...

Bunlar kontrolsüz...mantıksız büyümenin çarpık sonuçları...

"Büyük balık küçük balığı yutar" söylemi böylesi çevreler için söylenmiştir...

Sadece bu sorun değil kentlerin sıkıntısı...Ahlaka ve vicdana uymayan her rezilliği görmek mümkün buralarda...

Senet mafyası...

Uyuşturucu...

Dilendirilen sahip çocuk çeteleri...

Haraç çeteleri...

Arsaların gasp edilerek park mafyalarının kurulması...

Hangi birini sayacağız ki...

Büyük kentlerde tabiri caizse "açlık sofuluğu bozar" benzetmesiyle köyden kente gidenlerin bir kısmı bu kirli çarka kendini kaptırarak yöresinden getirdiği saflığı ve dürüstlüğü heba etmekte...

Oysa köylerde...marjinal mahallelerde kimse asla aç susuz evsiz kalmaz... Akraba konu komşu alır bağrına basar...Korur kollar...

Doğanın kucağında temiz ve duru yaşamlarıyla köylerimiz hala dürüstlüğün...ahde vefanın timsalidir...

Çarpık büyüme ve kentleşme aileleri tarumar etmiştir... İlişkiler de hızla dejenere olmuştur....Çirkin yapılaşmanın içinde masum hayatlar acı şekilde kaybolmuştur....

Ya da örneğini sunduğunuz bu ibretlik yazıda olduğu gibi. ruhunu...benliğini...ahlakını....saygısını.... haysiyetini...utanma duygusunu...vakarını vb. kaybetmiştir...

Uzun sürede bu kontrolsüz büyüme olgusu daha da canavarlaşacaktır....

Bu canavar ne insaf, ne anane ne aile ne de aile bırakacaktır...

Sosyal devletin, bu insanları...aileleri bu kirli selden koruması gerekir...

Fakat bildiğimiz çirkinlikler hızla çoğalırken daha bilmediğimiz vahim hadiselere de sebep olmaktadır...

Çöpten artık toplamak...
fırından bayat ekmek almak...
fabrikaların yemekhanelerinden çöplere atılanları toplama...
gün gün artmaktadır...

bir lokma uğruna daha da çirkin (ahlaken)işlemlere baş eğilmesine neden olunmaktadır...

Batı devletlerindeki bu çarpıklıkları hayretle izlerken,şimdi kendi ülkemizde sık sık görmeye başladık...

Hani zaman zaman duyduğumuz;"% 99 u müslüman olan bu ülkede..." söylemlerinin artık hiç bir anlamı kalmadı...

Böyle bir ülke var sa bu denli rezillikler yaşanmamalıdır...

Nerede dinimizin; merhameti...hoşgörüsü...kol kanat germesi...gizliden doyurup içirip giydirmesi...

Eğer hakiki Müslümanlar sadece mallarının zekatını fakirlere hakkıyla verselerdi, ne aç ne de fakir kalırdı...

Çok ilginçtir bir toplumun aç ve susuz...işsiz miktarı o toplumun %2,5 u kadar....

Zenginlerin zekatları da mallarının % iki buçuğu kadar....

Tabi sorunlar bu kadar basit değil... Yasaların yetersizliği...

Kurumların(belediyeler gibi) işlevini layikiyle yerine getirmemesi...

Sivil Toplum Derneklerinin göstermelik olması...

Bireylerin sorumluluklarını ve ahlaklarının kaybetmesi vb...

Ne diyebilirim ki...

Benim de iki ailem, senet mafyasının şerrinden ailesini başka illere götürdü...

Değerli Feride Hanım,

Gerçekler çok acı...

Fakat insanlar da acımasız...

yetkili organlar duyarsız...

Çirkin bir vahametin esir ettiği, kendisi ve çocukları için ne denli bir özveriye katlanan bir annenin dramını hüzünlü ve çarpıcı bir şekilde işlemişsiniz

Emeğinize yüreğinize sağlık...Vicdanları acıtan göz yaşartan bir hikaye...

Fakat yetkililer sessiz...

İnsanlar duyarsız...

Kelimeler kifayetsiz...

Okuyanlar yetersiz...

Anlayanlar çaresiz...

öyle de bir döngü var....


Çok çok teşekkür ediyorum...

Duyarlı yüreğinize...

Farkındalık oluşturma gayretinize...

hassasiyetinize...

Gönül dolusu tebriklerimi gönderiyorum efendim

Fikri Kalem Hasan
Fikri Kalem Hasan, @fikrikalemhasan
4.11.2025 16:05:27
Peri Hanım;
Her kelimede insanın yüreğine dokunan, sarsıcı ama bir o kadar da gerçek bir hikâye anlatmışsınız.
Bu satırları okurken, kelimelerin acıyı saklamadan ama onuru incitmeden dile getirişine hayran kaldım.
Sessizliği, korkuyu, utancı… hepsini öyle zarif bir biçimde işlemişsin ki; insan hem üzülüyor hem utanıyor.

Toplumun unuttuğu yüzleri, sesini kaybetmiş kadınları,
bir imzanın ardına gizlenen çaresizliği bu kadar derin hissettirmek ancak kalbiyle yazan birine yakışırdı.
Yüreğine, vicdanına ve o zarif kalemine sonsuz saygı duyuyorum.
Fikri Kalem Hasan
Ahmet ÖRNEK
Ahmet ÖRNEK, @ahmet-ornek2
4.11.2025 11:11:07
Çok kıymetli dokunuşlarla o kadar
ne anlatmışsınız ki her şey olup da
insan olmamanın günümüze ve toplumumuza
yansımasını. ne desem bir eksik kalır...
gönülden tebrikler kaleminize değerli şairim...
Etkili Yorum
serdarascioglu
serdarascioglu, @serdarascioglu
4.11.2025 01:21:41
HÜZÜNLÜ PERİ ..O KADAR GÜZEL YAZMIŞ SIN Kİ...MİLLETİ BU DURUMA DÜŞÜREN YÖNETİMLER VE İNSAN ONURU UTANSIN ...? YAZMA YETENEĞİNİZ İSE KUSURSUZ..TOPLUMUN ANA ARTERLERİNDE GEZİNİRKEN..ÇİRKİNLİKLERİ VE ÇARESİZLİKLERİ YAZMIŞSINIZ . HATALARIMIZ...GÖSTERİŞ DÜŞKÜNÜ BİR MİLLET OLMAMIZ.... DESİNLER...HASTALIĞINDA--DOYUMSUZ VE ŞÜKÜRSÜZ BİR TOPLUMUN AÇMAZLARINDA BOĞULMAK BU OLSA GEREK . ALMANLAR 2.Cİ DÜNYA HARBİNDEN ÇIKTIKTAN SONRA TAŞ, ÜSTÜNE TAŞ KALMADI ..ÖNLAR ŞÖYLE DEDİLER.. VATANSEVER HERGÜN İŞİNE GİTMEDEN 2-SAAT ÖNCE KALKACAK...MOLOZLARI KAMYONA ATACAK.. BİR TEK TAŞ ATSAN DAHİ ÜLKENİ KURTARACAKSIN...BEŞ YIL HİÇ KİMSE ÜSTÜNE BAŞINA YENİ HİÇ BİR ŞEY ALMAYACAKTIR... ÜRETİM SADECE İHRACAT İÇİN YAPILACAK..İSRAF VE GÖSTERİŞ ÇOK AĞIR CEZALADIRILIP...SOSYAL HAKLARI KISITLANACAKTIR DİYEN BİR YÖNETİM ÜLKEYİ 60-YILDA SÜPER GÜÇ YAPTILAR EL-ELE.... ALMANYAYI...SAYGILARIMLA..İYİ GECELER-MUTLU YARINLAR GELSİN BU ÜLKEYE .

serdarascioglu tarafından 4.11.2025 01:26:59 zamanında düzenlenmiştir.

serdarascioglu tarafından 4.11.2025 01:31:47 zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL