21
Yorum
48
Beğeni
0,0
Puan
593
Okunma


Şiir... deyince kalem elden düşüyor
Defteri bir aile bir dergah gibi gördüğümü beni tanıyan insanların çoğu bilir. Gönül bağım kuvvetli bir paylaşım platformu burası benim için. Günde yüzlerce şiir okuyorum bir o kadar yazıya bakmaya çalışıyorum. Seviyorum insanları okumayı.
Ancak çuvaldızı hiç kendimize batırmadığımızı fark ediyorum. Bu nedenle bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı duydum. Belki bir kendimize bakar şiiri ne hale getiriyoruz olumlu bir gidiş mi olumsuz bir gidiş mi hep beraber anlarız.
Şiir insanın kelimelerle dokunduğu en hassas iletişim yoludur benim için. Bir duygunun, düşüncenin, hatta bazen yalnızca bir bakışın bile anlam bulduğu, sesle ruh arasına gerilen ince bir tel… Fakat ne yazık ki günümüzde bu incelikli sanat giderek "görünmek" "beğeni toplamak" "şiir gibi durmak" adına fazlasıyla yüzeyselleşme yolunda ilerliyor.
Kendi adıma söylemek isterim bir şiirde ne arıyorum. Sayfayı açtığım da şiiri baştan aşağı hızlıca önce bir okuyorum. Zaten okurken kimisi yoruyor kimisi dudak büktürüyor ama bazı şiirlerde tabiri caizse şiirin yüze gülmesi. Yüze gülen şiir zorlamıyor kelimeler imge eklemek uğruna katledilmiyor, yabancı kelimeler serpiştirilerek daha ilginç olmuyor. Ama maalesef şiirin bize gülmesi için değil biz şiiri güldürmek için uğraş veriyoruz. Oysa gerçek şiir ne kendini zorlar, ne de okurunu yorar. Bugün şiirin yüze gülmesi kalemin içtenliğinden doğallığından zorlama olmadan yazılmasından kaynaklanıyor.
Son yıllarda özellikle dijital mecralarda karşımıza çıkan birçok metin serbest şiir adı altında paylaşılıyor. Sayfaya rastgele yerleştirilmiş kelimeler üç noktayla kesilmiş cümleler alt alta yazılmış ama anlamca birbiriyle bağ kurmayan imgeler… Hepsi şiire benziyor, ama şiir değil.
Bu tür metinler, "şiir gibi duran" ama aslında yalnızca görsel ve duygusal bir illüzyon oluşturan yapılar. Şiirin taşıması gereken duygu yoğunluğu, anlam katmanları ve ritmik yapıdan yoksun. Oysa şiirin temelinde bir ses, bir ritim, bir nabız vardır. Kimi zaman bu nabız heceyle atar, kimi zaman serbestçe akar ama her durumda doğal bir iç ritme sahiptir. Şair, bunu zorlama ile değil, kendi içinde duyarak kurar. Bu iç sesi taşımayan hiçbir metin, şiir değildir. Evet bunlara ancak metin denir. Şiirsel bir dille yazılmaya çalışılan metin.
Hece sayısını tutturmak adına dilimizi katletmek. Bu benim için dilimize bir nevi ihanettir! Hece şiirlerinde en sinir olduğum nokta ise heceye uydurmak adına olmayan kelimeyi üretmek hatta türetmek:) Hece sayısı uğruna mısra ölçüsüne uysun diye "olmayan fiiller", "uydurulmuş kelimeler", "dil bilgisi hataları" o zaman şiire sadece bakıyorum bazen haddimi aşıp mesaj atıyorum alınanlar oluyor teşekkür edenler oluyor ya da kelimeyi açıklamaya çalışanlar.
Şiiri ölçüye hapsetmek değil burada sorun asıl sorun ölçüyü kutsallaştırıp anlamı kurban etmek.
Kafiye uğruna yapılan zorlama bağlamlar, şiiri basit bir ses oyununa indirger. Oysa hece şiiri divan şiiri gibi geleneksel yapıların asıl gücü, biçimle duygunun aynı potada erimesindedir.
Şiir, hem kulağa hem kalbe değmelidir. Sırf 11’li ölçü tutturmak için anlamsız fiillerle dolu bir mısra, sadece sayıyı tamamlar ruhu değil.
Şiirin bir modası yoktur. O, çağlar geçse de geçmeyen duygunun dilidir. Ama şiiri tüketim kültürünün bir parçası hâline getirdiğimizde, o da sıradanlaşıyor. Paylaşım için yazılan şiir, paylaşım kadar yüzeysel kalıyor. Beğeni alma kaygısıyla yazılan mısralar, ruh taşıyamıyor. Çünkü şiir, beğenilmek için değil, yaşanmak için yazılır.
Bugün yazılan birçok metin, duyguyu içselleştirmeden sunuyor. Bazen okura ait olmayan bir acı, yalnızca süslü kelimelerle betimlenmiş gibi duruyor. Bu da okurla şiir arasında doğal bir mesafe yaratıyor. Oysa şiir, içe dokunduğunda şiirdir. Görkemli imgeler değil, samimi bir kırılganlık gerçek şiiri doğurur.
Aklımda deli sorular şiirin geleceği nereye gidiyor.
Şiir elbette dönüşür. Her çağın kendi dili kendi ritmi kendi anlatımı olur. Ama dönüşüm, yozlaşma anlamına gelmemeli. Dili bozarak, anlamı hiçe sayarak, kelimeleri sırf ‘şiir gibi’ dursun diye dizerek gelecek kuramayız. Aksine bu tavır, şiirin içini boşaltır, onu yorar ve sıradanlaştırır.
Genç kalemler şiiri sadece biçimsel bir kalıba indirgediğinde, şiir anlam zeminini kaybeder. Heceye uymak adına anlatımı bozanlar da, “serbest” diyerek rastgele yazanlar da şiirin özüne aynı zararı verdiğini inşallah çabucak fark ederler.
Şiir ne heceye ne serbestliğe hapsedilebilir. Ama şiir, anlamı zorlamaya da, dili yormaya da tahammül etmez.
Hemen hemen tüm şairlerde ortak bir görüş vardır çokça şiir okumak. Bu bana göre yanlış sadece şiir değil kitap okumak asıl amaç olmalı. Öncelikli olarak çok okumak kelime haznemizi geliştirir. Şiirde kimi okuyacaksın neyi okuyacaksın okuduğunda şiirde hangi kelime neyi ifade eder. Ancak klasikleri farklı yazanları okumak faydalı olabilir şiir yolculuğunda teknik öğrenmek açısından. Taklit etmemek şartıyla tabiki .
Şiiri ruh boşaltmak için bir egzersiz aracı olarak görmekten çıkıp sırf yazmak için yazmak yerine ruh halimizi anlatıp böyle hissedebilenlerle ortak bir bağ kurmaya çalışmak şiirin asıl doğasıdır.
Kelimelerle hükmetmeye değil kelimelerin özünü bilip o özle Türk Diline gerektiği önemi göstererek şiir yazmak asıl amacımız bu olmalı.
Biçin ve kurallar bir araçtır amaç olmamalıdır. Anlam ve duyguyu kaybetmeden yazmaya çalışmamız ise bence önceliğimiz olmalıdır.
Unutmamalıdır ki Dilini kaybeden bir millet yok olmaya mahkumdur!
Ez cümle... şiirin yüze gülmesi ancak şairin şiire sadakat göstermesiyle mümkündür. Zorlama ile şiir yazınca kelimeleri çarpıştırıp eğip bükünce şiirin yüzüne yapay bir ifade yerleştiriyoruz. Şiir ancak içten yazdığımızda günebakan gibi yüzünü döner bize.
Şiirin geleceği ancak biz onunla sahici bir bağ kurduğumuzda aydınlanacaktır.
Not: Haddim olmadan yazdım falan demeyeceğim bence her eli kalem tutup yazıyorum diyebilenin şapkayı önüne koyarak ben ne yapıyorum demesi gereken bir durumu gündeme getirip içimi boşaltmak istedim. Bunu Türkçe ya da Edebiyat Öğretmenlerinin yapmasını çok isterdim. Şimdi yazmadılar diyemem belki yazdılar ama okuma fırsatı bulamadım.
Ayrıca hemen hemen hiç şiir okumayan tarihçi bir kız kardeşim var bazen şiirleri zorla okuttuğumda "Abla Allah aşkına Neyzen ile Nazım yattıkları yerde ters dönecekler" deyişi bu yazı yazmamda büyük rol oynadı.
Şiir yüreğinizde hiç solmasın ve kalemin nefesi üşümesin sevgili dostlar.
Sevgili dostlarım biraz rahatsızım onun için cevap veremiyorum kusura bakmayın
Sevgili seçki ve sizlere teşekkür ederim 🙏