5
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
402
Okunma
Benim edebiyata olan tutkum aslında Lise yıllarında Türkçe dersimize giren Muzaffer ÖZ öğretmenim sayesinde oldu. Çoğuna ağır gelebilecek ama beni daha derin düşünmeye yönlendirecek edebi isimlere yönlendirip oturup onunla bu konuları tartışmamla başladı okumaya sevdam.
Canım öğretmenimin pek çok güzel sözü vardı. "Oku kızım oku ki dışardaki karanlık tüm evreni sarmasın" derdi. Yaşıyorsa sevgi ve minnetle vefat etti ise Rahmetle anmak istedim. Bu yazı aslında ona bir tür vefa borcum benimle tanıştırdığı isimleri okuma aşkının değerini paylaşma isteğim...
Lise yıllarında kütüphane faresi gibiydim. Öyle kitap almak kolay değildi. Aradığın her kitabı kolay kolay bulamazdın. Onun için kütüphaneler tıklım tıklım dolu olurdu. Şimdilerde yine kütüphaneye gidiyorum ama okumaya gelenlerin azlığını görünce derin bir iç çekiyorum. Hem okumaya gelenler az hem kitaplar az... Neyse bu kendime notların ilerde yazacağım konularından biri olacağı için şimdilik bu kadarına değineceğim.
Saatlerce kütüphane kalıp kiminin aylarca bitireceği kitabı bir kaç günde bitirir bir diğerini okurdum. O kitaplara dokunmak bana başka bir huzur verirdi. Onların farklı bir kokusu vardır. Kitap sayfalarının kokusunu o yüzden çok severim. Bana gençliğimi deli dumrul çağlarımı hatırlatır.
Herkesin çok ağır yaşına göre değil denilen kitaplar benim için kendimle yolculuk okurken kaybolduğum anlardı. Vadideki Zambak kitabını ortaokulda okuduğumu duyunca öğretmenim şaşırmış ama gözlerinin içi parlayarak bana Friedrich Nietzsche oku bakalım o zaman oku sonra seninle tartışalım diye söylemişti. Bu sanki bana verdiği gizli bir görev gibiydi.
Friedrich Nietzsche’nin yazım tarzının ağır derin ve metaforik olması nedeniyle öğretmenimin bile düşüncesi beni bunaltacağı yönündeydi. Beni denediğini çok sonra söyleyecekti. Bende öğretmenimin bu teşviki sayesinde herkesi şaşırtmayı seven bir ruhumun olduğunu o zaman fark ettim.
Kendini sorgulamak onunla öğrendim. Evet yazımı ağır bir dildi ama bu beni bezdirmedi aksine cezbetti. Sade yazmıyor sorgulamalar simgeler ve şiirsel bir anlatımı vardı.
O yaşlarda derin düşünebilmek belki size komik gelecek bu hayatın zorluklarıyla baş etmeye çalışan bir genç için aksine bir ışık oldu. Kendimi sorgulamayı öğrendim. Yazılanlar karşısında acaba demeyi üstün körü okuyup geçmemeyi analiz etmeyi sevdim.
Yani sizde o yaşta o kadar da kolay bir dili yok yazarın diyorsunuz farkındayım. Hatta amma abarttı mı dedi bir kaçınız. :) Kolay mı anlıyordum yazdıklarını hayır bazı yerlerini bir kaç kez okuyup notlar aldığımı çok iyi hatırlıyorum.
Nietszche sayesinde okurken not alma alışkanlığı edindim. Hala çok sevdiğim bir şeyi okurken onu hissetmem gerektiğini düşünerek internetten okuyorsam döküm alıyorum. Okurken o sayfalara dokunmak yazarın ruhuna dokunmak gibi geliyor bana.
Belki de bu yazar sayesinde doğrudan mesajlar veren kitaplar yerine kendi düşüncelerimi sorgulatan kendimi zorlayan yazıları kitapları okumayı seviyorum ve belki de güçlü bir eleştiri ve cesur fikirlerim bu yüzden var. Yani azcık deliliğimi borçluyum da diyebilirim!
İlk okuduğum kitabı ise; Böyle Buyurdu Zerdüşt! Kitabın analizine girmeyeceğim ama felsefi tarzda bir kitap okumak isterseniz de internetten değil alıp elinize sayfaların kokusunu duyarak okumanızı da isterim.
Nietzsche okumak, düşünceleri kendi düşüncelerinize dönüştürme sanatıdır adeta.
Kendime not: Bugünkü aklımla kitabı al ve oku! Kütüphanende dursun zira yarın ki aklınla yeniden okumak isteyebilirsin!
Oku ki karanlıklar aydınlığa kavuşsun
Oku ki dünler için yarınlarından vazgeçme...
Oku
İkra!
İnayet PİRTİNİ
Not: Kendime notlar belki bir kaç kişiye de ulaşıp okuma şevkini artırır düşüncesiyle yapılan bir paylaşımdır.