4
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
438
Okunma

Eskiden İnternet mi vardı?
Şayet bilmeye öğrenmeye meftunsak, hiç birini okumadan gazeteler alırdık. Sırf kestiğimiz kuponlarıyla ansiklopedi verecekler diye.
Geride kaldı artık o günler. Şimdi internet var.
Yüreğimizdeki yazmak isteğine gem vuramadıysak şayet, daha güzel daha anlamlı yazalım, yanlış yerde yanlış kelime kullanmayalım diye paraya da kıyar etimoloji ve kapsamlı sözlükler alırdık.
Yoo… Kimsede bizlerin çabalarını hafife almasın. Yazmayı, okumayı seviyor, yüreğimizin sesini kalemimizin gücüne bırakıyoruz.
Aslında edebiyat bir deryadır. Bizler o derya da birer damlayız.
İnternete sormayacağım. Elimdeki kaynaklardan ne anlama geldiklerini sizlerle paylaşayım.
DEYİM: Mana taşıyan klişeleşmiş söz.
ATASÖZÜ: Uzun deneme ve gözlemlere dayanan kısaca söylenmiş halka mal olmuş öğüt. Darbımesel.
FIKRA: Kısa ve özlü anlamı olan nükteli güldürücü öykü. Anekdot.
Şimdi bu üç kavramı birbirinden nasıl ayıracağız.
Deyimler, halkımız tarafından benimsenmiş, kalıplaşmış söz öbeklerinden oluşmaktadır.
Oysa Uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve nesilden nesille aktarılarak halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte sözlere ise atasözü denmektedir.
Yani deyimlerde öğüt vermek yoktur. Oysa atasözü öğüt verir. İşte ayırım yapabilmenin ipucu.
Hadi size bir fıkra anlatayım da gülün gülebiliyorsanız:
Boynuzlu bir hayvan “Acaba içinde ne vardır” diye meraktan bir küpe kafasını sokuyor. Ne kadar çekseler de kafasını küpten çıkaramıyorlar. Çaresizler.
“Bildiğimiz bilgeye danışalım. O her şeyi bilir.”
Bilge:
“Hayvanı kesin.”
Kesiyorlar hayvanın başını. Kafası yine çıkmıyor.
Umutla tekrar bilgeye gidiyorlar:
“Küpü kırın.”
Küpte kırılıyor
Ne oldu şimdi?
Küpte gitti can da.
Şimdi bu bir fıkra. Ne atasözü ne de deyim.
Gülelim mi?
Ben gülemedim.
Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.
SAYGILARIMLA…
5.0
100% (5)