32
Yorum
73
Beğeni
5,0
Puan
1370
Okunma


Hayatım boyunca o kadar çok insanla karşılaştım ki, ne ararsan var: dinsizi, aşırı dincisi, uysalı, kurnazı, emeğimizin üzerine oturmaya çalışanı, yorgunu, sıkılganı, çalışkanı, çok çalışkanı, tembeli, üşengeci… Püfff. Liste uzar gider. Bunların bir kısmı insanın fıtratı dedim, bir kısmı da kendi tercihi. Ama içlerinde en çok canımı sıkan ve tahammül edemediğim bir tip var: hiçbir şey yapmayıp, durmadan başkalarının yaptıklarını eleştiren, motivasyonlarını kıran ve üstüne “sence nasıl olmalı?” diye sorulduğunda “biz ne bilelim” deyip işin içinden sıyrılanlar. Hadi eleştiriyorsun, “sende katkı sağla” dediğinde yine tık yok, hiçbir şey yapmayan bu kişiler var ya, işte onların kendine bile faydası yok! Gerçekten.
“Siz ne yaptınız bu zamana kadar?” desen, verecek cevapları olmaz. Ortalıkta moral bozup kaçarlar. Böylelerine kulak asmamak gerektiğini şimdilerde yeni türeyen psikolojik terimlerden anlayabiliriz; bu tanıma uyan ne çok kişi var etrafımızda, değil mi?
Psikoloji ve sosyoloji bu tipleri birkaç farklı şekilde açıklıyor:
Kronik Eleştirel Kişilik: Sürekli hata arayan, yapıcı olmayan eleştirilerle başkalarını aşağı çekenler. Genelde bu, özgüven eksikliğinden, kıskançlıktan ya da yetersizlik duygusunu bastırma çabasından kaynaklanıyor.
Negativizm: Her şeye olumsuz bakan, her fikre karşı çıkan, küçümseyen bir tavır. Depresif ya da pasif-agresif kişiliklerle bağlantılı.
Sosyal Parazitlik: Topluma zerre katkısı olmadan, başkalarının emeği üzerinden eleştiri yapıp faydalananlar. “Dikili ağacı olmamak” tam da bunu tarif ediyor.
Yıkıcı Eleştiri: Geliştirmek için değil, sadece moral bozmak için yapılan eleştiriler. Bunlar eleştiriyi bir güç gösterisi gibi kullanıyor.
Koltuk Eleştirmeni: Hiç çaba harcamadan, sadece laf eden, sorumluluğu başkalarına bırakan tipler. Theodore Roosevelt’in 1910’daki Arenadaki Adam konuşmasındaki şu sözü tam da bu tipleri anlatıyor: “Önemli olan eleştiren değil; asıl önemli olan, cesaretle mücadele eden, çabalayan, hata yapsa bile büyük işler başarmaya çalışan insandır.”
Sorumluluğun Dağılması: “Bizim işimiz değil” ya da “Siz halledin” deyip kenara çekilenler.
Bu tür insanlar için kullanılan en yaygın isimler kronik eleştirmen, koltuk eleştirmeni veya sosyal parazit. Bazen de negatif narsisizm ya da pasif/agresif kişilik özellikleri ile karşımıza çıkabiliyorlar. Bu kişiler, eleştiriyi bir savunma mekanizması ya da dikkat çekme aracı olarak kullanıp, kendileri üretken olmaktan kaçınırlar.
Ama bir de öyle güzel insanlar var ki hayatımızda, onlara minnettarız. Nokta kadar bir şey yapsak, emeğimize öyle güzel değer verirler ki, öyle güzel sahiplenirler ki, bizi motive eder, daha iyisini yapmamız için ilham olurlar. Mesela, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şu hadisi ne güzel yol gösteriyor: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Buhari, Müslim) Bu güzel insanlar, tam da bu hadise uygun yaşıyor; fayda sağlıyor, destek oluyor. Yine Mevlana’nın o güzel sözü geliyor aklımıza: “Kusur bulmak için bakma birine, sevgiyle bak; kusurlar kendiliğinden görünmez olur.” Bu insanlar, kusur aramak yerine, çabanı görüp el uzatıyor, yüreklendiriyor. Victor Hugo’nun dediği gibi, “Bir insanın yeni bir şey yapması için, önce onun bir şey yapabileceğine inanması gerekir.” Ya da Khalil Gibran’ın şu sözü: “İlerlemek, her zaman başkalarının izinden gitmek değil, kendi yolunu çizmektir.” Bu güzel insanlar, yolumuzu çizebilmemiz için bize destek oluyor, eleştirmek yerine katkı sunuyor.
Bir gün Çorum’da Edebiyatdefteri.com etkinliği düzenlediğimizde yüksek katılım olmuştu. Bizde katılım evrakını herkese vermek istemiyor özel olsun istiyorduk. Durdu isimli bir öğretmen belki de hayatımda bir çok konuda yol olacak bir şeyler söyledi. Elinde tuttuğun bu sertifika 1 TL. Ama bunu alan kişi için paha biçilemez. Alacak bunu evine götürecek. Hayatı boyunca belki saklayacak. Neden bunu herkese dağıt madınız? O kadar pahalı bir şeyde değil. Neden herkesi bu anıya ortak et mediniz? Keşke herkese dağıtılsaydı dedi. O kadar haklı ve yapıcı bir eleştiri ki.
Kısa bir hikaye ile konuyu toparlayalım:
Rivayete göre, bir gün Hz. Ömer camide halkın sorunlarını dinlerken bir adam kalkıp, “Ey Ömer, sen şöyle yanlış yaptın, böyle eksiksin!” diyerek Halife’yi eleştirmeye başlamış. Herkes susmuş, çünkü Hz. Ömer’in adaletine kimse laf edemez sanıyormuş. Ama adam durmadan, hiçbir çözüm sunmadan, sadece kusur bulup konuşuyormuş. Hz. Ömer sakinlikle dinlemiş ve sonunda adama dönüp, “Peki, ey kardeş, söyle bakalım, bu işleri düzeltmek için ne yapalım?” demiş. Adam susmuş, “Vallahi, ben ne bileyim!” deyivermiş. Oradakiler gülüşmüş, Hz. Ömer ise tebessümle, “Eleştirmek kolaydır, ama asıl marifet bir çözüm sunmaktır. Gel, el birliğiyle hayra vesile olalım,” demiş. Adam utanmış, bir daha da boş yere eleştiri yapmamış. Bu hikaye bize şunu öğretiyor: Eleştiri kolay, ama faydalı olmak için çaba göstermek ve destek olmak gerek. Yoksa kimse sizi ciddiye almaz. Şahsen ben almıyorum.
Not: Bu yazı için teknolojinin her türlü nimetlerinden faydalanılmıştır.
5.0
100% (31)