4
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
439
Okunma

"Bir tohum bile ağlarken, insan nasıl susar?"
Bir zamanlar türkülerle büyüyen bir ülke vardı.
Bir zamanlar şiir okuyan, kitap koklayan çocuklar…
Şimdi aynı toprağın üstünde kinle yürüyen, nefretle bakan gözler…
Bir milletin ortak türküsüydü “yarın”, şimdi her hanede ayrı ağıt.
Eskiden şiirler barış taşırdı dizelerinde,
Şimdi kimi kalemler ayrışmayı kutsuyor.
Kelimeler kılıç olmuş, şiirler siper…
Oysa kelime, önce kalbe dokunmalıydı.
Şiir; taraf tutmaz, siper kazmaz, yürek açar.
Ama şimdi, bazısı şiir yazmıyor; kin döküyor kağıda,
Mısralarına zehirli sözcükler yükleyip,
İnsanlığı bölüyor: "Sen" ve "Ben" diye.
Tarikatlar, cemaatler, mafya, çıkar ağları...
Ülke bir örümcek ağı gibi örülmüş.
Her yeni gün bir ifşa, her yeni haber bir başka çürüme.
Ve insanlar arasında köprüler değil, uçurumlar inşa ediliyor.
Köprü olsa atlar geçeriz de,
Uçurumun dibi görünmüyor artık.
İşsizlik, yoksulluk, umutsuzluk…
Bir baba, çocuğuna süt alamıyor.
Bir anne, sabah kahvaltısı hazırlarken gözyaşı döküyor.
Bir genç, diplomayla değil, torpille iş buluyor;
Bir yaşlı, emekli maaşıyla ilaç mı alsın, elektrik mi ödesin, karar veremiyor.
Koca bir millet, asgari bir hayata sıkıştırılmış.
Ve doğa…
Ormanlarımız rantın ateşine kurban gidiyor.
Bir zamanlar kuşların ötüştüğü dallar, şimdi duman içinde.
Ağaçlar kesiliyor, yerine beton dikiliyor.
Toprak susuyor, su çekiliyor, rüzgâr öfke taşıyor.
Seller şehirleri yutuyor,
Erozyon sadece toprağı değil, vicdanları da aşındırıyor.
Eğitim…
O artık bir sistem değil, bir çöküş hikâyesi.
Öğretmen aç, öğrenci yorgun.
Kitaplar lüks, bilgi ise artık “kaynak belirtmeden kopyalanan bir içerik”.
Oysa bir zamanlar öğretmen eliydi çocuklara yön veren…
Şimdi çocuklar sokaklardan öğreniyor hayatı,
Ve ekranlardan tüketiyor düşlerini.
İnsanlar mutsuz.
Sabahları gülümsemeyen sokaklar var artık.
Birbirine selam vermeyen komşular.
“Günaydın” demek bile lüks olmuş.
Hoşgörü mü? Raf ömrü geçmiş bir kavram.
Tahammül azaldı.
Bir korna sesiyle kavgaya tutuşuyor şehirler.
Ama hâlâ bir umut var.
Çünkü bu ülke, her zaman küllerinden doğmayı bilen bir ülke.
Ve bu millet, ne zaman dara düşse,
Bir annenin duası gibi ayağa kalkmayı bilir.
İşte o yüzden, yazıyoruz.
Şiir gibi ama gerçeğin ta kendisi olan yazılarla…
Unutmayalım:
Bir kelime bir hayattır.
Bir yazı bir vicdandır.
Bir çocuk bir ülkenin yarınıdır.
Kadınlar…
Bir zamanlar ninnilerle büyüten,
şimdi mahkeme koridorlarında haykıran…
“Ölmek istemiyorum!” diye pankart açan,
duyulmayan birer sessiz çığlık oldular.
Her gün bir kadın eksiliyor bu topraklardan.
Kimi eski kocasıyla, kimi aile baskısıyla,
kimi de sistemin suskunluğuyla gömülüyor toprağa.
Ama biz hâlâ “iyi hâl indirimi” konuşuyoruz.
Vicdan, nerede kaldı?
Çocuklar…
Okul yolları yerine moloz kenarlarında büyüyen minik eller…
Küçücük yaşında çalışmak zorunda kalanlar,
çöp karıştıranlar, mendil satanlar…
Bir kalemin ucunda tutunacakları bir hayal bile bırakılmadı onlara.
Çocukken çocuk olamayanların,
büyüyünce nasıl bir yürek taşıyacağına kimse bakmıyor artık.
Ve bazen sadece bir simit parası kadar değer görüyor hayatları.
Sessiz kalanlar…
Bir zulüm yaşanırken televizyonu sessize alanlar,
bir ağaç devrilirken “bana ne” diyenler,
bir kadın feryat ederken camını kapatanlar…
Sessizlik artık tarafsızlık değil.
Sessizlik, en çok kötülüğün işine yarıyor.
İyi insanlar sustuğunda, kötülük kazanıyor.
O yüzden ses olmalı bu yazı;
O yüzden bu yazı, susanlara da dokunmalı.
Ve umut…
Umut hâlâ bir annenin yüreğinde,
bir çocuğun gözlerinde,
bir öğretmenin defter kenarına iliştirdiği cümlede.
Bir şairin şiirinde,
bir yazarın makalesinde…
Hâlâ var.
Çünkü biz bu topraklarda karanlık ne kadar artsa da
gün doğmadan evvel aydınlığın nasıl kıymetli olduğunu bilenlerdeniz.
Söz verdik bu toprağa,
Susmayacağız.
Yangına su, karanlığa mum, ölüme dua olacağız.
Bize emanet edilmiş her ağaç, her çocuk, her kadın,
bu ülkenin vicdanı olacak.
Tarikatlara, mafyalara, çıkar çetelerine değil;
kitaba, kaleme, sevgiye tutunacak çocuklarımız.
Korkuya değil, konuşmaya alışacak kadınlarımız.
Açlığa değil, üretmeye koşacak işsizlerimiz.
Çünkü biz, bir yangını söndürmek için doğmuş nesiliz.
Çünkü biz, birlikte ağlayan, ama birlikte ayağa kalkmasını bilen insanlarız.
Eğitim artık sadece sınav sonucu değil,
vicdan eğitimi olacak.
Sevgi, sadece sözde değil, davranışta yaşayacak.
Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil,
sokak ortasında da hissedilecek.
Ve sen ey güzel ülkem…
Topraklarının üstü kadar, altı da dolu.
Bu vatan, düşmüş ama düşmemiştir.
Bu halk, susmuş ama susturulmamıştır.
Bu yazı,
bir tarihe not düşmek,
geleceğe umut bırakmaktır.
Peri Feride ÖZBİLGE
13.07.2025