3
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
515
Okunma

“Bazen bir şehir ölür, ama adı hayatta kalır.
Srebrenitsa artık bir harita değil, bir yara adıdır…”
1995 yılının Temmuz ayında, Avrupa’nın göbeğinde, dünyanın gözleri önünde bir şehir susturuldu.
Srebrenitsa... Boşnakça’da "gümüşlük" anlamına gelen bu küçük kasaba, artık sadece bir coğrafi nokta değil, insanlık tarihinin utanç levhasıdır.
Birleşmiş Milletler’in "güvenli bölge" ilan ettiği bu topraklarda, 11 Temmuz 1995’te başlayan katliam, sadece insanları değil, insanlığı da öldürdü.
Sırp General Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlı birlikler, korumasız binlerce erkek, çocuk ve kadının üzerine yürüdü.
8.372 erkek ve oğlan çocuğu, sistematik bir şekilde kurşuna dizildi.
Kadınlar, kız çocukları tecavüze uğradı.
Bazıları elleri bağlı, gözleri kapalı bir şekilde mezarsız bırakıldı.
Bazıları hâlâ kayıp.
Sabah ezanından önce uyanmış bir Boşnak baba, oğlunun saçını okşayarak kalk diyor:
“Bugün güvenli bölgeye gideceğiz evladım…”
Ama o “güvenli bölge” mezar oldu.
Bir çocuk gözünü kapatıp dua etti:
“Allah’ım babamı bu gece rüyama gönder...”
Ama babasının kemikleri yıllar sonra bir toplu mezardan çıktı.
Kadınlar kendi bedenlerini siper etti çocuklarına,
ama ölümün eli çoktan dokunmuştu yüzlerine.
Toprak şahitlik etti:
Biri ağladı, biri sustu, biri dua etti...
Ama dünya sağırdı.
Ve en acısı, Birleşmiş Milletler bayrağı altında görevli barış gücü askerleri, sadece izledi.
Düşen Her Gözyaşı Bir İsimdi
Vadide rüzgâr esmezdi o gün.
Çünkü rüzgâr bile utanmıştı.
Her ağaç dalında bir isim tuttu rüzgâr:
Mehmed... Halid... Yusuf... Almir...
Bazıları daha ilkokul çantasını bile taşımadan toprağa düştü.
Mezarlıklar büyüdü, ama adalet hep küçük kaldı.
Srebrenitsa, bir şehrin ismi değil artık.
Vicdanın haritasıdır.
O haritada yollar bellidir:
Bir yanda unutanlar…
Bir yanda dua edenler…
Bir yanda hâlâ oğlunu bulamayan analar…
Birleşmiş Milletler’in suskunluğu,
Avrupa’nın seyirci kalışı,
Medeniyetin maskesinin düştüğü andır Srebrenitsa.
Srebrenitsa için sadece tarih yazılmaz,
dua da yazılır, gözyaşı da.
Çünkü Srebrenitsa,
bir annenin kalbinde hâlâ atan oğul ismidir,
bir çocuğun "babam neredeydi" sorusudur,
bir halkın ölümle yazılmış destanıdır.
Ve biz, bu yazıyla sadece bir şiir değil,
bir dua bırakıyoruz tarihe:
"Ey Rahmet Sahibi!
Adaletin susmadığı bir vakit nasip et.
Suskun kalmış her taş,
şahitlik etsin hakikate…"
Srebrenitsa’da kurşunlar yağarken sadece bedenler düşmedi yere,
bir çocuğun yarıda kalan masalı da sustu,
bir annenin sütü dondu göğsünde,
bir milletin dili tutuldu kıyamet sabahında.
Tanıklıklar susturuldu,
belgeler yakılmak istendi,
ama toprağın hafızası vardı:
o kazıldıkça öfke çıkıyor,
o eşildikçe gözyaşı akıyor.
“Baba Gitme” Demeye Vakit Bile Yoktu. Öyle ki, yüzlerce erkek, "ayrıştırma noktalarında" kamyonlara bindirildi.
Sözde “sorgulanacaklardı”.
Ama o kamyonlar, dua yerine silah sesiyle dolu tarlalara götürdü onları.
Kimi toprağa diri gömüldü,
kimi kurşunlanıp bir çukura atıldı.
Bir çocuk vardı, elinde kırmızı bir misketle…
Öldüğünde cebinden sadece bir mendil, bir düğme ve bir oyuncak çıktı.
Annesi yıllar sonra kimliklendirilen kemiklerinin başında şöyle dedi:
“Artık dualarımın nereye gideceğini biliyorum.
Artık oğlumun yattığı toprağı öpebiliyorum...”
Tecavüz, Bosna Savaşı’nda silah gibi kullanıldı.
Onlarca, yüzlerce kadına “sistematik işkence” uygulandı.
Kadınların bedenine işlenmiş bu acı,
aynı zamanda soyun, onurun ve dinin hedef alınmasıydı.
Bir kadın, “o geceyi” şöyle anlattı:
“Sustum, çünkü ağzım kanla doluydu.
Onlar gülerken ben dua ettim.
Allah, onlara değil, bana acıdı.
Çünkü hâlâ yaşıyorum.”
Adaletin Utancıdır Hollanda Barış Gücü. 400 kişilik Hollanda askerî birliği, silahsız binlerce Boşnak sivili koruyamadı.
Bazıları teslim etti Boşnak erkekleri…
Bazıları göz yumdu soykırıma…
Birleşmiş Milletler’in mavi bereleri o gün bembeyaz teslim bayrağına döndü.
Ve dünya, bir şehri canlı canlı gömdü.
Bugün Srebrenitsa’ya gidersen,Srebrenica-Potočari Anıtı ve mezarlığı’nda bembeyaz mezar taşlarını görürsün.
Her biri bir isim, her biri bir hikâye…
Bazılarının ismi hâlâ bilinmiyor.
Kimliksiz bedenler, mezarsız kemikler…
Ve gökyüzünde hâlâ eksik olan yıldızlar…
Her Temmuz, Bir Yas yaşanır o topraklarda.. 11 Temmuz günü, binlerce insan beyaz tülbentlerle yürür.
Kimi oğlunun ismini okşar mermerden,
Kimi abisinin kemiklerini defneder yıllar sonra…
Ama orada bir dua vardır hep:
“Unutma Allah’ım!
Senin adını ananları,
Senin yoluna yürüyenleri,
Senin adaletinle bekleyenleri…”
Srebrenitsa, yalnızca Boşnakların yarası değil…
O, susan herkesin sorumluluğu.
Her Müslümanın, her insanın,
her annenin, her evladın
vicdanında taşımakla yükümlü olduğu bir sızı.
Birleşmiş Milletler raporları, mahkeme kararları, savaş suçları dosyaları…
Hepsi bir yana,
bir çocuk mezarında hâlâ bekliyor cevabı:
“Baba… neden geldiler?”
🥀🥀
Ben bu yazıyı sadece yazmadım.
Bir dua örttüm,
bir mezar taşı dikmiş gibi cümleleri dikkatle yerleştirdim.
Çünkü biliyorum ki:
"Srebrenitsa unutulursa, insanlık susar."
Ve biz sustuğumuzda, bir annenin feryadı duyulmaz olur.
O yüzden:
Anlattım… Yazdım … Hatırladım…
Srebrenitsa, bir şehir değil artık.
Bir çağrıdır:
Adaleti susanların,
vicdanı susturulanların çağrısı…
🥀🥀
Peri Feride ÖZBİLGE " Nisan 2008 Almanya "
11.07.2025