4
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
270
Okunma

_____
Bugün bayram, öyle "şekerli" bir bayram değil bu;
tatlılar soğumuş, çocukların elleri boş, gözleri eski günleri arar gibi.
Yüreklerde bir kıpırtı var, evet
ama o kıpırtının adı ne sevinç, ne coşku…
belki biraz umut, belki biraz hayal kırıklığı...
Bugün bayram.
Ama yalnızca takvimde.
Gönüllerde, kiminde sızı; kiminde sessiz bir bekleyiş var.
Eskiden sabah ezanıyla uyanırdı sevinçler.
Şimdi çoğu yürek, erkenden uyanmış hüzünle baş başa.
Sokaklarda hâlâ bir telaş…
Kasaplar açık, avlulara naylonlar serilmiş.
Ama bir köşede, balkona sessizce bakan yaşlı bir kadın var.
Gözleri yolda.
Ne gelen var, ne arayan.
Oysa ne çok yoğurmuştu elleriyle bu günü…
Biri gelir de “bayramın mübarek olsun anneciğim” der diye,
sabahı sabah etmişti.
Çocuklar hâlâ var.
Ama biri bayramlık ayakkabısını gösterirken gururla,
öteki toz içinde, ayakları çıplak geziyor.
Birinde şeker dolu poşet,
ötekinde bakkal camına yapışan bir hayal…
Kurbanlık hayvanlar taşınıyor sokak sokak,
ama bir köşede bayramlık elbise alamamış bir çocuğun sessizliği duruyor.
Evet, kesilen kurbanın eti dağılıyor komşuya,
ama o eti koyacak tenceresi olmayan sofralar da var hâlâ.
Kokusunu içine çekemeyen,
çünkü dumanı dahi ulaşmayan evler…
Bir yanımızda yeni ayakkabısının gıcırtısını bastıra bastıra yürüyen çocuklar;
diğer yanımızda babası mezarda, bayramı dilsizce bekleyen evlatlar...
Bayram işte, herkesin değil.
Ama olması gereken:
herkes için.
Eskiden neydi bayram?
İki tel örgünün arasından sarılan iki kardeşin gözyaşıydı.
Annesinin dizine baş koyup uyuyan çocuğun hayali,
bir mendile sarılmış bozuk paraydı.
Şimdi çoğu unuttu mendilin değerini...
Oysa bir mendil, bir harçlık değil sadece,
"Senin kıymetin var evladım" demekti...
Gelin biz eskiyi özlemekle kalmayalım…
Yeniye insanlık katalım.
Küsmüşlerle barışalım,
yoksula gizlice uzanalım.
Bayramdan geriye sadece et, şeker, fotoğraf kalmasın…
İnsan kalsın.
Çünkü bu topraklarda bayram,
bir çocuğun sevinciyle başlar,
bir annenin duasında yeşerir,
bir dedenin suskunluğunda tamamlanır.
Ve evet…
Kurbanlıklar.
Her yıl biraz daha alıştık bakmaya, taşımaya, kesmeye.
Ama kurban sadece et midir?
Yoksa adını koymadığımız vicdanlarımız da mı kurban olur her yıl?
Bir çocuğun babasızlığına,
bir annenin sessizliğine,
bir evin yoksulluğuna,
bir halkın savaşla bölünmüş bayramına…
Bayram ulaşabiliyor mu gerçekten?
Eskiden…
Bayram mendildeydi.
Harçlıkta değil, dualardaydı.
Küslerin göz göze geldiği,
sokakta çarpışan bakışların barıştığı bir zaman dilimiydi.
Annenin tenceresi küçükse, komşu büyük olanı getirirdi.
Kimin ne giydiğine değil,
kimin eli daha önce uzandı diye bakılırdı.
Şimdi ise…
Bayramlıklar marka, tebessümler ise indirimde.
Çocuklar selfie çekiyor,
büyükler mezarlıkta kendiyle dertleşiyor.
Ve biz, hâlâ "Bayram geldi" diyoruz.
Ama biliyoruz,
Bayram sofraya konan bir et parçası değil sadece.
Bayram, bir dilim ekmeği bölüşebilmektir.
Zilini çalmadığın komşunun kapısını çalmaktır.
Yolda gördüğün dilenciye sadece para değil, göz teması da vermektir.
Bayram, el öperken baş eğmeyi;
göz göze gelirken kalp vermeyi bilmektir.
Bayram…
Unuttuğumuz her duygunun hafıza kartıdır.
Belki silinmiş ama hep yedeği alınmış bir sevgi şeklidir.
Ve en çok da,
"Ben ne verdim bu bayrama?" diye sormaktır.
Et mi?
Şeker mi?
Fotoğraf mı?
Yoksa gerçekten insanlık mı?
Bu bayram, gelin şunu yapalım:
Evin bir köşesine bir sandalyeyi boş bırakın.
O sandalyeye;
annesiz kalan çocuğu,
evladı gelmeyen anneyi,
ekmeksiz sofrayı,
ve sesini kaybetmiş o masum Gazzeli çocukları oturtun.
Onlara da bir tabak çıkarın.
İçine umut koyun.
Dua koyun.
Ve deyin ki:
“Bu bayram sizin de hakkınız.”
Çünkü bayram;
sadece giyinenin, yiyenin, gülenin değil…
hakkını arayanın da günü olmalı.
Peri Feride ÖZBİLGE
06.06.2025