3
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
495
Okunma

...
Adını kimse tam söyleyemezdi.
Evde “abla” derlerdi,
komşular “abla”,
eş “hanım”,
çocuklar “anne”…
Ama onun bir adı vardı,
çoktan unuttuğu…
Kendine son kez ne zaman “ben” dediğini hatırlamıyordu.
Çünkü kadın olmak, o evde
bir görevdi önce, sonra mecburiyet,
en sonda sessizlikti.
Bir kadın vardı içinde bir kadın… İsmi yoktu, sesi yoktu, ama geceleri göğsüne bir mektup gibi katlayıp uyuyordu.
Sabahları kahvaltı kokusu değil, önce kaygı kokusu uyanırdı evde. Bir yer eksik kalmasın diye kendinden fazla yer açardı başkalarına.Ve bu pay edilmede bir gün fark etti: kendine hiç yer bırakmadığını…
Elinde bir sabun, duvara dayanmış bir kovayla düşünüyordu bir sabah:"Ben bu evde mi yaşıyorum,
yoksa kendimi mi temizlemeye çalışıyorum her gün?"
Yastığın altına sakladığı bir şiir vardı. Yirmi yıl önce yazmıştı.Kalemi tuttuğu son an, kendini sevdiği son andı belki de.Sonra sustu.Sustum dediyse,
hayır hayır, içinde bir çığlık birikti sadece, kimsenin duymadığı.
Ne zaman ki kalabalıklar arasında kaybolduğunu anladı, işte o zaman içindeki kadına seslenmeye başladı: "Ben seni duyuyorum…Bakma, yıllarca sustum. Çünkü korktum, çünkü çocukken bile ’fazla’ olduğum söylendi bana…"
Hep görünmez oldum. Süslenmiş cümlelerin arasında değil, annemin öksürüğünde öğrendim susmayı. Bana “kızım” dediler ama “kadın” olduğumu hiç söylemediler. Çünkü kadın demek…
Ayıptı, günahtı, yasaktı bizim evde. Aynada sadece yüzümü gördüm yıllarca…Ruhumun kıvrımlarını, bir ben, bir de geceler bildi.
Annemin terlikleriyle büyüdüm ben.Sırtı kambur bir dua gibi dolaşırdı evde. “İyi bir kız ol” derdi, “sessiz ol… çok gülme… otur oturduğun yerde…”
Oturduğum yer, hayallerimin üstüne çöken bir sessizlikti.
İlk defa yağmuru çok seven bir çocuk olarak değil,
Çamaşır ipine asılan hayalleri izlerken fark ettim kendimi. Bir gömlekten fazla, bir düşten eksik gibiydim. Ne annem gibi olabiliyordum, ne de hayalini kurduğum kadın gibi.
Büyüdüm. Ama içimde küçük bir kız hep eğdi başını, “Özür dilerim” dedi varlığımdan utanarak.
Çünkü biz kadınlar önce kendimizden özür dileyerek büyürüz. Her “hayır” dediğimizde,
Bir parçamız daha erkeklerin dünyasında parçalanır.
Sakladım. Sesimi, kokumu, aşkımı…Bir kenarda unuttum kahkahamı. Sevdiğim adama bile yarım gittim. Çünkü tam olmak, korkutulmuşluğumun karşısına dikilmekti. Ve ben, diz çökmeye alıştırılmıştım.
Yorganın altında değil, hayatın altına saklanmıştım.
Ne giydiğim elbise ne sürdüğüm ruj, beni görünür kılmaya yetmemişti. Birilerinin gözünde hâlâ eksik, fazla, yamalıydım.
Ama bir gün, bir kelime dokundu içime…Ve işte o kelimeydi, susturulmuş içimi uyandıran.
Kalbimin kıyısına bir ses geldi.Ne erkekti ne kadın…
Sadece “duyan” bir sestir bazen ihtiyaç.Ve o ses, "buradayım" dedi. "Ne sakladığını biliyorum…"
Sonra bir gün…Bir gün içimdeki kadın, Saçlarımı örmedim. Yara izlerimi kapatmadım.
Aynanın karşısına geçtim ve kendime şöyle dedi:
“Ben artık görünmek istiyorum.”
O gün ilk defa,
Göğsümdeki kabuğu kırdım.
Saklı kadını ellerimle doğurdum.
Ve o kadın,
Ne annesinden, ne kocasından, ne toplumdan,
Hiç kimseden izin almadı.
Sadece yürüdü.
Yıllarca beklettiği sesini gökyüzüne astı.
Ve haykırdı:
“Ben buradayım!”
Yaralarım, kırıklarım, suskunluklarım, hayal kırıklıklarımla.
Ben buradayım.
Ve artık görünmez değilim.
Bir masalın sonu değilim.
Kendimin başlangıcıyım.
Kadın, ilk defa kendine sarıldı.
Ağladı…
Çünkü bu sefer ağlamak zayıflık değil,
yeniden doğmaktı.
Gözyaşlarıyla soyundu sessizliğinden.
Ve ilk defa haykırdı kendi içine:
"Ben buradayım.
Ben kadınım.
Ben sustuğum yerden değil,
artık sevdiğim yerden konuşacağım."
Peri Feride ÖZBİLGE
01. 05. 2025