7
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
670
Okunma

Kaya mıdır nedir bu Yunan’ın Toprak Tanrıçası, yani ismi Kaya mıdır? İlk bakteriye üff deyip can vermiş falan fişman. Sonra yaratılış teorilerine uzattım aklımı, aklım ermedi ya hu. Uzun akıllı var mı aranızda, dedi. Kim dedi, kime dedi, işte bu noktada kopuyor lastik gibi sünen zihnimiz veya ruhumuz.
Hititlerden başka, Hintlerden başka, Japondan Meksikaya başka anlatıyorlar bu ilk nefesi, ilk canın oluşumunu. Bizim Göktengri de boş durmamış,Türklerin de var Tanrıçası, yani yok mu? Çinlilerin yaratıcısı kim. hangi bakteri mi demeliyim yoksa hangi Tanrı mı? Yaşadığımız kültürde bakteriyi yaratan ekseriyetle Arapların hikayelerinden veya Yahudilikten, Hristiyanlıktan en son da İslamiyetten gelme. Zerdüştlük ve Hint diyarından en çok da Sümer tabletlerinden bolca hikaye var. Ya hu her biri birbirine girmiş bu çağda.
Şunun şurasında bir deniz ötemizde Yunan, bir çöl ötemizde Arap, sağda solda ötede beri de Kızılderililerden tutun da Japonlara, Farslara, Mısırlılara kadar uzanıyor aklımız sanıyorum amma galiba aklımız uzuyorken bir yerde kopuyor. Ondan kelli deyorlar herhal aklını kaybetmiş diye. Aslında aklını kaybetmemiş, aklının yarısı kopmuş geri dönemiyor gibi bir şey demeliyiz. Yani yarım veya çeyrek veya % 75 akıllı falan fişman demeliyiz. Akıl kaybolur mu ya hu.
Dikizciler var ya, hani gökleri izleyenler, onlar da boş durmuyor dürbün değil de neydi o zamazingonun adı, teleskoplarla seyredip durula karanlığı. En ünlü uzağı yakın eden teleskop ise Hubble. Hubble aslında bir bilim insanının adıymış, gitmişler makineye yani teleskopa vermişler. Ya hu insan ismi teleskoba verilir mi hiç. Neyse ne, hem bana ne, bize ne, dimi ama? Tabii son 40 yılda bir çok yeni daha uzağı daha net gösteren zamazingolar yapmış insanlar, kimse boş durmuyor şu dünyada, arıyor da arıyor bir şeyleri. Kara Delikleri duymayanınız yoktur sanırım. İçinde ışığın bile kaybolduğu gök delikleri. Kara Deliklerin her şeyi içine çektiği söylenir durur idi, yani bir nevi o deliğe yaklaşan onun çekiminden kendini bambaşka bir yerde buluyormuş, o yeri de tarif eden çıkmadı daha. Lakin en son bilgilerden biri, o delikten de çıkan bir şeyler görülmüş. Artık nasıl görüntüledilerse bilmem.
Tabii ki haklısınız, bizim genel yaşantımızda teleskop pek bulunmaz, yani dürbün kullananlar vardır ya, teleskop kullananların yüzdesi acaba nüfusumuzun yüzde kaçıdır? Aslında her şehre beş on tane teleskop yerleştireceksin, insanımız, öğrenciler, ünideki araştırmacılar falan boş zamanlarında seyretsin gökleri. Ne var ne yok, ne oluyor o deryada yani.
Lakin biri de çıkıp, lan terbiyesiz melekleri mi dikizliyorsun deyü tekme tokat girmezse iyi.. Hani bazı şehirlerimizde oruç tutmayanları döverlermiş ya, kızını dövmeyen dizini döver gibi bir şey galiba, bu işler.
Yine geçen zamanda bir yerde duydum, hangi kahveydi hatırlayamadım, yani internet kahvesi. Pişpirik oynanan yerlerimiz veya eski kültürümüzden kalan kıraathane değil, akıllı telefon veya pc camı var ya orada söylediler. Ne duymuştum, ne duymuştum ha.. Dizlerim hatırlayamadı, özür dilerim. Elbette dizlerim ile duymuyorum kulaklarım var benim de, yani öyle diyorlar kulak ile duyuyormuşuz, burun koklamak için, dil konuşmak içinmiş falan ya hani.
Dünya ile Mars arasında mı, Jüpiter ile ondan önceki veya sonraki gezegen arasında mı ne, bir göktaşı alanı varmış. Bu göktaşı adası için ( tabii şimdi bu göktaşları bir gezegenin çevresinde dönüyormuş) antik çağda iki uzaylı gücün savaşından sonra parçalanan bir gezegenin parçaları da denilebilirmiş. Düşündüm taşındım, oraya baktım buraya baktım, olabilir mi diye sordum kendime... Neden olmasın ki dedim...
Zaten dünyanın ötesinde berisinde eskisinde yenisinde göklerden gelenlerle ilgili yaz yaz bitmez, düşün düşün akıl lastik gibi süner hesabı( kopmazsa iyi) bir çok hikaye, anlatı, efsane, mistik olay var yani..
Neye tapunacum ben ya hu, bir şeye tapunmalıyım böyle de olmaz ki. Hangi Tanrıya, Tanrıçaya tapınayım da bana gerçeği göstere, gerçeği anlata, akıbetimi söyleye...
Yani bakteri de olabilir tapınacağım fark etmez, taş kaya, ateş, ışık, duvar, ağaç, rüzgar.. Genelde dünyamızda insan dışındaki canlı veya cansızların aklı idraki yok di mi? Şimdi bunlar da çok evvel zaman içinde düşüne düşüne akıllarını sündüre sündüre, sündükçe kopara kopara bu hale geldilerse, bizim de akıbetimiz öyle mi olacak?
Temizlik imandan gelir diye diye tüy bitti milletin ağzında lakin, biz insanlar da tüyleri kılları dökeli epey on binlerce yıl geçmiş, yani bu tüyler yeniden mi bitiyor ki anlamadım ya hu. Şu gökyüzünü bir silip süpürsek yani temizlesek diyorum ama hangi güçle bunu yapacağız, şunun şurasında kaç yıl yaşıyoruz birader?
Neyse dostlar, arkadaşlar, sevenlerim, sevmeyenlerim, nesildaşlar, eskitaşlar...
Sündürün bakalım aklınızı kopacak mı, yoksa kendimizi kandırmaya devam edip, kendi gerçeğimizi yegane gerçek mi kabul edeceğiz?
Not: Gördüğünüz veya okuduğunuz gibi Nasıl Yazı Yazılmaz’ın örneğini verdim. Teveccühünüz efendim, alkışlamayın, şımartmayın beni.
Kimi düşünüyorum mdf suntalam mermer masa örtüsü plastik vb vs o kadar şımarmışlar ki, o kadar şırnaşmışlar ki her tarafımızı sarmışlar. İşin kötüsü bunları da çevremize kendimiz yerleştirdik yani.
Beyaz nasıl beyaz oldu, siyah nasıl siyah oldu.
Hallice misin üstadım, iyi ol aman, sağlığına dikkat et, çekirgelerden mevzubahis sorarsan artık bit ve pire ile irtibat kurup gerçeği onlara soruyorum lakin onlar da sündürmüş aklını gibi.. Pencereden nehir ırmak görülüyor mu yine.. İyi iyi, bizim pencereden görülen sadece karşıki ormanlar çünkü, onlar da akmıyor su gibi..
Kahve drink eder misiniz efendim?
İyi Geceler.
En sevdiğinize emanet olun.